Ü
ÇÜNCÜ
E
SAS
:
Hem, anlarsn ki, flu dünyadaki tezyi-
nat, yalnz telezzüz veya tenezzüh için de¤il. Çünkü, bir
zaman lezzet verse, firakyla birçok zaman elem verir.
Sana tattrr, ifltihan açar, fakat doyurmaz. Çünkü, ya
onun ömrü ksa, ya senin ömrün ksadr; doymaya kâfi
de¤il. Demek, kymeti yüksek, müddeti ksa olan flu tez-
yinat ibret içindir,
(HAfiYE 1)
flükür içindir, usul-ü daimîsine
teflvik içindir, baflka gayet ulvî gayeler içindir.
D
ÖRDÜNCÜ
E
SAS
:
Hem anlarsn ki, flu dünyadaki mü-
zeyyenat ise,
(HAfiYE 2)
Cennette ehl-i iman için rahmet-i
Rahmanla iddihar olunan nimetlerin numuneleri, suret-
leri hükmündedir.
SÖZLER | 127
O
NUNCU
S
ÖZ
harika-i sanat:
sanat harikas.
hafliye:
dipnot, ek.
hikmet:
maksat, amaç.
hükmünde olma:
yerinde olma;
fleklinde, tarznda olma.
ibad:
kullar, ibadet edenler.
ibret:
ders alma, ders çkarma.
iddihar:
biriktirme, depolama.
istidat:
kabiliyeti.
ifltiha:
istek, fazla istek, arzu.
kâfi:
yeter, yeterli.
lâtif:
yumuflak, hofl, güzel.
masnuat:
sanatla yaplmfl fleyler.
mucizat- kudret:
kudret muci-
zeleri.
murassaat:
de¤erli bir flekilde ya-
plmfl varlklar.
müddet:
zaman, süre.
münhasr:
özel, snrl.
müteaddit:
birçok, türlü, çeflitli.
müzeyyenat:
süslenmifl fleyler,
süslü fleyler.
nazar:
bakma, bakfl, göz atma.
netaic-i hayat:
hayatn sonuçlar,
neticeleri.
niam- Cennet:
Cennet nimetleri.
nimet:
iyilik, ihsan, ba¤fl.
numune:
örnek, misal.
Rahman- Rahîm:
dünya ve ahi-
rette yarattklarna sonsuz rah-
met, flefkat ve merhametiyle
muamele eden Allah.
rahmet:
acma, merhamet etme.
rahmet-i Rahman:
Sonsuz mer-
hamet ve flefkat sahibi olan Al-
lahn rahmeti.
resmigeçit:
geçit töreni.
Sâni:
yapan, iflleyen, yaratan.
seriüzzeval:
hzla göçüp giden,
çabuk yok olan.
Sultan- Zülcelâl:
sonsuz, haflmet
ve büyüklük sahibi sultan olan
Allah.
suret:
görüntü, resim.
fiahid-i Ezelî:
ezelden ebede her
fleyi gören ve her fleye flahit olan
Cenab- Hak.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfllk
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarlk ifade etme, teflekkür.
telezzüz:
lezzet, tad alma.
tenezzüh:
gezme, e¤lenme.
teflhir:
gösterme, sergileme.
teflvik:
yöneltmek.
tevehhüm etme:
kafada kurma,
kuruntuya kaplma.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
ulvî:
yüksek, yüce.
usul-ü daimî:
sürekli olan asllar.
vücut:
varlk, var olmak.
abesiyet:
faydasz ve bofl ol-
ma.
an- seyyale:
su gibi akp ge-
çen an.
arz etmek:
sunmak, takdim
etmek.
âsâr- sanat:
sanat eserleri
asl:
esas.
bilkuvve:
henüz ortaya çk-
madan önce potansiyel ola-
rak var olma, düflünce hâlin-
de.
bitamamiha:
tamamen.
dekaik- sanat:
sanatn ince-
likleri.
ehl-i dalâlet:
dinsiz, azgn ve
sapkn kimseler.
ehl-i iman:
Müslümanlar.
elem:
dert, üzüntü.
firak:
ayrlk, ayrlma.
gayat- vücut:
varlk sebeple-
ri.
gaye:
maksat, hedef.
hâl:
durum.
HAfiYE 1:
Evet, madem her fleyin kymeti ve dekaik- sanat gayet yük-
sek ve güzel oldu¤u hâlde, müddeti ksa, ömrü azdr. Demek, o fleyler nu-
munelerdir, baflka fleylerin suretleri hükmündedirler. Ve madem müflteri-
lerin nazarlarn asllarna çeviriyorlar gibi bir vaziyet vardr; öyle ise, el-
bette fiu dünyadaki o çeflit tezyinat, bir Rahman- Rahîmin, rahmetiyle,
sevdi¤i ibadna hazrlad¤ niam- Cennetin numuneleridir denilebilir ve
denilir ve öyledir.
HAfiYE 2:
Evet, her fleyin vücudunun müteaddit gayeleri ve hayatnn
müteaddit neticeleri vardr. Ehl-i dalâletin tevehhüm ettikleri gibi, dünya-
ya, nefislerine bakan gayelere münhasr de¤ildir; tâ, abesiyet ve hikmet-
sizlik içine girebilsin. Belki her fleyin gayat- vücudu ve netaic-i hayat üç
ksmdr:
Birincisi
ve en ulvîsi Sâniine bakar ki; o fleye takt¤ harika-i sanat mu-
rassaatn fiahid-i Ezelînin nazarna resmigeçit tarznda arz etmektir ki, o
nazara bir an- seyyale yaflamak kâfi gelir. Belki, vücuda gelmeden, bil-
kuvve niyet hükmünde olan istidad yine kâfidir. flte, seriüzzeval lâtif mas-
nuat ve vücuda gelmeyen, yani sümbül vermeyen birer harika-i sanat
olan çekirdekler, tohumlar flu gayeyi bitamamiha verir. Faydaszlk ve
abesiyet onlara gelmez. Demek her fley, hayatyla, vücuduyla Sâniinin
mucizat- kudretini ve âsâr- sanatn teflhir edip, Sultan- Zülcelâlin na-
zarna arz etmek birinci gayesidir.
ċ