Sözler - page 119

bir mahlûkundan en büyük hacetini görüp bitirmesin,
is’af etmesin, en yüksek duay› iflitip kabul etmesin?
Evet, meselâ hayvanat›n zay›flar›n›n ve yavrular›n›n r›-
z›k ve terbiyeleri hususunda görünen lütuf ve sühuleti
gösteriyor ki, flu kâinat›n Maliki, nihayetsiz bir rahmetle
rububiyet eder. Rububiyetinde bu derece rahîmâne bir
flefkat, hiç kabil midir ki, mahlûkat›n en efdalinin en gü-
zel duas›n› kabul etmesin? Bu hakikati On Dokuzuncu
Sözde izah etti¤im veçhile, flurada dahi mükerreren flöy-
le beyan edelim:
Ey nefsimle beraber beni dinleyen arkadafl! Hikâye-i
temsiliyede demifltik: “Bir adada, bir içtima var. Bir ya-
ver-i ekrem, bir nutuk okuyor.” Onun iflaret etti¤i haki-
kat flöyledir ki:
Gel, bu zamandan tecerrüt edip, fikren Asr-› Saadete
ve hayalen Ceziretülarap’a gidiyoruz. Tâ ki, Resul-i Ek-
remi (aleyhissalâtü vesselâm) vazife bafl›nda ve ubudiyet
içinde görüp, ziyaret ederiz.
Bak: O zat, nas›l ki risaletiyle, hidayetiyle saadet-i ebe-
diyenin sebeb-i husulü ve vesile-i vusulüdür; onun gibi,
ubudiyetiyle ve duas›yla o saadetin sebeb-i vücudu ve
Cennetin vesile-i icad›d›r.
‹flte bak: O zat, öyle bir salât-› kübrada, bir ibadet-i ul-
yada saadet-i ebediye için dua ediyor ki, güya bu cezire,
belki bütün arz onun azametli namaz›yla namaz k›lar, ni-
yaz eder. Çünkü ubudiyeti ise, ona ittiba eden ümmetin
SÖZLER | 119
O
NUNCU
S
ÖZ
mahlûk:
yarat›lm›fl, yarat›k.
mahlûkat:
yarat›klar.
malik:
sahip.
mükerreren:
tekrarlayarak tek-
rarbetekrar.
niyaz:
yalvarma.
nutuk:
konuflma.
rahîmâne:
flefkat ve merhamet-
le.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme.
risalet:
peygamberlik.
r›z›k:
canl›lar›n ihtiyac› olan yiye-
cek, içecek ve giyecekleri her
fley.
rububiyet:
rabl›k, Allah’›n her bir
varl›¤a yarat›l›fl gayelerine ulafl-
malar› için muhtaç oldu¤u fleyleri
vermesi, terbiye edip idaresi ve
egemenli¤i alt›nda bulundurmas›.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan
mutluluk.
salât-› kübra:
en büyük namaz.
sebeb-i husul:
meydana gelme
sebebi.
sebeb-i vücut:
varl›k sebebi.
sühulet:
kolayl›k.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeyerek
sevme.
tecerrüt:
s›yr›lma.
terbiye:
yetifltirme, büyütme
ubudiyet:
kulluk.
ümmet:
hak dine davet etmek
için Allah taraf›ndan kendilerine
peygamber gönderilen ve bu
peygambere inan›p ba¤lanan ce-
maat.
vecih:
yön.
veçhile:
yolla, tarzla, flekilde.
vesile-i icat:
icat vesilesi.
vesile-i vusul:
kavuflma sebebi.
yaver-i ekrem:
çok de¤erli, yük-
sek rütbeli memur.
arz:
yer, dünya.
Asr-› Saadet:
Peygamberimi-
zin yaflad›¤› dönem, mutluluk
asr›.
azametli:
büyük, yüce, yük-
sek.
beyan:
aç›klama.
cezire:
ada.
Ceziretülarap:
Arap Yar›ma-
das›
dua:
yalvarma, niyaz.
efdal:
en üstün.
fikren:
düflünerek, zihnen.
güya:
sanki, âdeta.
hacet:
ihtiyaç.
hakikat:
gerçek.
hayalen:
zihinde tasarlay›p
canland›rarak.
hidayet:
do¤ru ve hak olufl,
‹slâmiyet.
hikâye-i temsiliye:
temsilî
hikâye.
husus:
konu.
ibadet-i ulya:
en yüce ibadet.
içtima:
toplanma.
is’af:
iste¤ini kabul edip yeri-
ne getirme.
iflaret:
göstermek.
ittiba:
uyma, itaat etme.
izah:
aç›klama.
kabil:
mümkün, olabilir.
lütuf:
ikram, iyilik, güzellik,
ba¤›fl.
1...,109,110,111,112,113,114,115,116,117,118 120,121,122,123,124,125,126,127,128,129,...1482
Powered by FlippingBook