Demek, nas›l ki onun risaleti flu dâr-› imtihan›n aç›l-
mas›na sebebiyet verdi,
1
n
?n
Ór
an
’r
G o
âr
? n
? n
N '
É n
Ÿ n
?'
’r
ƒn
d n
?'
’r
ƒn
d
s›r-
r›na mazhar oldu; onun gibi, ubudiyeti dahi öteki dâr-› sa-
adetin aç›lmas›na sebebiyet verdi.
Acaba hiç mümkün müdür ki, bütün ak›llar› hayrette
b›rakan flu intizam-› âlem ve genifl rahmet içinde kusur-
suz hüsnüsanat, misilsiz cemal-i rububiyet, o duaya ica-
bet etmemekle, böyle bir çirkinli¤i, böyle bir merhamet-
sizli¤i, böyle bir intizams›zl›¤› kabul etsin? Yani, en cüz’î,
en ehemmiyetsiz arzular›, sesleri ehemmiyetle iflitip ifa
etsin, yerine getirsin; en ehemmiyetli, lüzumlu arzular›
ehemmiyetsiz görüp iflitmesin, anlamas›n, yapmas›n.
Hâflâ ve kellâ, yüz bin defa hâflâ! Böyle bir cemal, böyle
bir çirkinli¤i kabul edip çirkin olamaz.
(HAfi‹YE)
Demek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, risale-
tiyle dünyan›n kap›s›n› açt›¤› gibi, ubudiyetiyle de ahire-
tin kap›s›n› açar.
r
ºu
?°n
Sn
h u
?n
°U -n
G @ p
¿Én
æ p
éd
r
G p
QGn
On
h Én
«r
ft
ódG n
A r
?p
e p
ø '
ªr
Ms
ôdG o
äGn
ƒ n
?° n
U p
¬ r
«n
?n
Y
SÖZLER | 123
O
NUNCU
S
ÖZ
dâr-› imtihan:
imtihan yeri. Dün-
ya.
dâr-› saadet:
mutluluk yeri, Cen-
net.
ehemmiyetsiz:
önemsiz, de¤er-
siz.
ender:
çok seyrek ve az bulunan.
hakikî:
gerçek.
hâflâ:
asla, kat’iyen.
hafliye:
dipnot, ek.
hüsnüsanat:
sanat güzelli¤i.
icabet:
cevap verme.
ifa:
yerine getirme.
ink›lâb-› ezdat:
z›tlar›n de¤iflimi.
ink›lâb-› hakaik:
gerçeklerin de-
¤iflimi, dönüflümü.
ink›lâp:
bir hâlden di¤er hale geç-
me.
intizam:
düzenlilik.
intizam-› âlem:
kâinatta görülen
tertip, âlemdeki düzenlilik.
ittifak:
fikir birli¤i, birleflmek.
kat’iyyülvücut:
varl›¤› kesin ol-
mak.
kellâ:
asla, kesinlikle.
mahiyet:
özellik, nitelik.
mazhar olmak:
eriflmek.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek.
meflhut:
görünen.
misilsiz:
benzersiz.
muhal:
imkâns›z.
nihayetsiz:
sonsuz.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme.
Resul-i Ekrem:
Hazret-i Muham-
med.
risalet:
peygamberlik, elçilik.
sebebiyet:
sebep olma.
s›r:
gizlilik, gizem.
ubudiyet:
kulluk.
z›t:
bir fleyin aksi, tersi.
acip:
ilginç, flafl›rt›c›.
ayn-› çirkinlik:
çirkinli¤in ta
kendisi; bizzat çirkinlik.
bat›l:
yalan ve sahte.
bilbedahe:
aç›kça.
cemal:
güzellik.
cemal-i rububiyet:
Allah’›n
rabl›¤›na has olarak bütün
mahlûkat› besleme, büyütme
ve terbiye etmedeki güzelli¤i.
cüz’î:
k›ymetsiz, önemsiz.
daim:
devaml›, sürekli.
1.
E¤er sen olmasayd›n, kâinat› yaratmazd›m. (Hadis-i kudsî: Aclûni,
Keflfü’l-Hafa
, 2:164; Ali el-
Kari,
fierhü'fl-fiifa
, 1:16.)
HAfi‹YE:
Evet, ink›lâb-› hakaik ittifaken muhaldir ve ink›lâb-› hakaik için-
de, muhal ender muhal, bir z›t kendi z›dd›na ink›lâb›d›r. Ve bu ink›lâb-› ez-
dat içinde, bilbedahe bin derece muhal fludur ki:
Z›t, kendi mahiyetinde kalmakla beraber, kendi z›dd›n›n ayn› olsun.
Meselâ, nihayetsiz bir cemal, hakikî cemal iken, hakikî çirkinlik olsun. ‹fl-
te, flu misalimizde meflhut ve kat’iyyülvücut olan bir cemal-i rububiyet, ce-
mal-i rububiyet mahiyetinde daim iken, ayn-› çirkinlik olsun. ‹flte, dünya-
da muhal ve bat›l misallerin en acibidir.