kemalâtn, harika sanatlarn teflhiriyle gösteriyorlar, be-
yan ediyorlar, enzar- dikkati celp ediyorlar.
Demek, bu âlemin Sâniinin pek mühim ve hayret ve-
rici ve gizli kemalât vardr; bu harika sanatlarla onlar
göstermek ister. Çünkü; gizli kusursuz kemalât ise, tak-
dir edici, istihsan edici, Maflaallah diyerek müflahede
edicilerin bafllarnda teflhir ister. Daimî kemalât ise, da-
imî tezahür ister. O ise, takdir ve istihsan edicilerin de-
vam- vücudunu ister.
Bekas olmayan istihsan edicinin
nazarnda, kemalâtn kymeti sukut eder
.
(HAfiYE 1)
Hem dahi, kâinatn yüzünde serilmifl olan gayetle
güzel ve sanatl ve parlak ve süslü flu mevcudat, flk gü-
nefli bildirdi¤i gibi, misilsiz manevî bir cemalin mehasi-
nini bildirir ve nazirsiz, hafî bir hüsnün letaifini iflar edi-
yor.
(HAfiYE 2)
O münezzeh hüsün, o mukaddes cemalin
cilvesinden, esmalarda, belki her isimde çok gizli define-
ler bulundu¤unu iflaret eder.
adî:
de¤ersiz.
âlem:
dünya, cihan.
ayat:
Kurân ayetleri.
âyinemisal:
ayna gibi.
beka:
kalclk, devamllk.
beyan:
açklama.
celp:
çekmek.
cemal:
güzellik.
Cemal-i Mukaddes:
her türlü
noksanlk ve kusurdan uzak olan
güzellik sahibi Allah
cilve:
yansma.
define:
hazine.
devam- vücut:
varl¤n devam.
durub-u emsal:
meflhur sözler,
örnekler; atasözleri.
emarat:
belirti, deliller.
enzar- dikkat:
dikkatli bakfllar.
esma:
adlar, isimler.
fenâ:
yok olma, yokluk,
gayetle:
son derece, oldukça.
hafî:
gizli, sakl.
harika:
hayret uyandran, görül-
medik derecede kymetli; ola¤a-
nüstü vasflar taflyan fley.
hafliye:
dipnot.
hayret:
flaflknlk.
Hüsn-ü Münezzeh:
hiçbir eksik
yönü olmayan güzellik sahibi Al-
lah.
hüsün:
güzellik, iyilik, tamamlk.
istihsan:
güzel bulma, be¤enme.
iflar:
bildirme.
kemalât:
üstünlükler, iyilikler,
mükemmellikler.
letaif:
güzellik.
manevî:
manaya ait.
maflaallah:
Allah dilemifl ve ne
güzel yapmfl.
meftun:
âflk, aflr derecede ba¤-
lanmfl.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
mevcudat:
mahlûklar.
misilsiz:
benzersiz, eflsiz.
mukaddes:
her türlü kusur
ve eksiklikten yüce, kutsal.
münezzeh:
her türlü kusur
ve çirkinlikten arnmfl.
müflahede:
gözlem.
nazirsiz:
benzersiz.
nefiy:
yok saymak.
sanat:
bir fleyi yapmada gös-
terilen ustalk, ustalk, hüner,
marifet.
Sâni:
her fleyi sanatla yapan
Allah.
sukut:
düflme.
takdir:
kymet verme, ölçme
tart etmek:
kovmak.
teselli:
avutma.
teflhir:
sergileme.
tezahür:
zuhur etme, ortaya
çkma
tuh:
benimsememe nidas.
zeval:
kaybolma, gelip geçici.
116 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
HAfiYE 1:
Evet, durub-u emsaldendir ki, bir dünya güzeli bir zaman
kendine meftun olmufl adî bir adam huzurundan tart eder. O adam ken-
dine teselli vermek için, Tuh, ne kadar çirkindir! der, o güzelin güzelli-
¤ini nefyeder. Hem, bir vakit, bir ay gayet tatl bir üzüm asmas altna gi-
rer. Üzümleri yemek ister. Koparmaya eli yetiflmez. Asmaya da çkamaz.
Kendi kendine teselli vermek için kendi lisanyla, Ekflidir der, gümler gi-
der.
HAfiYE 2:
Âyinemisal mevcudatn birbiri arkasnda zeval ve fenala-
ryla beraber, arkalarndan gelenlerin üstünde ve yüzlerinde ayn hüsün ve
cemalin cilvesinin bulunmas gösterir ki, cemal onlarn de¤il, belki o ce-
maller bir Hüsn-ü Münezzeh ve bir Cemal-i Mukaddesin ayat ve emara-
tdr.