Sözler - page 116

kemalât›n›, harika sanatlar›n› teflhiriyle gösteriyorlar, be-
yan ediyorlar, enzar-› dikkati celp ediyorlar.
Demek, bu âlemin Sâniinin pek mühim ve hayret ve-
rici ve gizli kemalât› vard›r; bu harika sanatlarla onlar›
göstermek ister. Çünkü; gizli kusursuz kemalât ise, tak-
dir edici, istihsan edici, “Maflaallah” diyerek müflahede
edicilerin bafllar›nda teflhir ister. Daimî kemalât ise, da-
imî tezahür ister. O ise, takdir ve istihsan edicilerin de-
vam-› vücudunu ister.
Bekas› olmayan istihsan edicinin
nazar›nda, kemalât›n k›ymeti sukut eder
.
(HAfi‹YE 1)
Hem dahi, kâinat›n yüzünde serilmifl olan gayetle
güzel ve sanatl› ve parlak ve süslü flu mevcudat, ›fl›k gü-
nefli bildirdi¤i gibi, misilsiz manevî bir cemalin mehasi-
nini bildirir ve nazirsiz, hafî bir hüsnün letaifini ifl’ar edi-
yor.
(HAfi‹YE 2)
O münezzeh hüsün, o mukaddes cemalin
cilvesinden, esmalarda, belki her isimde çok gizli define-
ler bulundu¤unu iflaret eder.
adî:
de¤ersiz.
âlem:
dünya, cihan.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
âyinemisal:
ayna gibi.
beka:
kal›c›l›k, devaml›l›k.
beyan:
aç›klama.
celp:
çekmek.
cemal:
güzellik.
Cemal-i Mukaddes:
her türlü
noksanl›k ve kusurdan uzak olan
güzellik sahibi Allah
cilve:
yans›ma.
define:
hazine.
devam-› vücut:
varl›¤›n devam›.
durub-u emsal:
meflhur sözler,
örnekler; atasözleri.
emarat:
belirti, deliller.
enzar-› dikkat:
dikkatli bak›fllar.
esma:
adlar, isimler.
fenâ:
yok olma, yokluk,
gayetle:
son derece, oldukça.
hafî:
gizli, sakl›.
harika:
hayret uyand›ran, görül-
medik derecede k›ymetli; ola¤a-
nüstü vas›flar tafl›yan fley.
hafliye:
dipnot.
hayret:
flaflk›nl›k.
Hüsn-ü Münezzeh:
hiçbir eksik
yönü olmayan güzellik sahibi Al-
lah.
hüsün:
güzellik, iyilik, tamaml›k.
istihsan:
güzel bulma, be¤enme.
ifl’ar:
bildirme.
kemalât:
üstünlükler, iyilikler,
mükemmellikler.
letaif:
güzellik.
manevî:
manaya ait.
maflaallah:
Allah dilemifl ve ne
güzel yapm›fl.
meftun:
âfl›k, afl›r› derecede ba¤-
lanm›fl.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
mevcudat:
mahlûklar.
misilsiz:
benzersiz, eflsiz.
mukaddes:
her türlü kusur
ve eksiklikten yüce, kutsal.
münezzeh:
her türlü kusur
ve çirkinlikten ar›nm›fl.
müflahede:
gözlem.
nazirsiz:
benzersiz.
nefiy:
yok saymak.
sanat:
bir fleyi yapmada gös-
terilen ustal›k, ustal›k, hüner,
marifet.
Sâni:
her fleyi sanatla yapan
Allah.
sukut:
düflme.
takdir:
k›ymet verme, ölçme
tart etmek:
kovmak.
teselli:
avutma.
teflhir:
sergileme.
tezahür:
zuhur etme, ortaya
ç›kma
tuh:
benimsememe nidas›.
zeval:
kaybolma, gelip geçici.
116 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ
HAfi‹YE 1:
Evet, durub-u emsaldendir ki, bir dünya güzeli bir zaman
kendine meftun olmufl adî bir adam› huzurundan tart eder. O adam ken-
dine teselli vermek için, “Tuh, ne kadar çirkindir!” der, o güzelin güzelli-
¤ini nefyeder. Hem, bir vakit, bir ay› gayet tatl› bir üzüm asmas› alt›na gi-
rer. Üzümleri yemek ister. Koparmaya eli yetiflmez. Asmaya da ç›kamaz.
Kendi kendine teselli vermek için kendi lisan›yla, “Ekflidir” der, gümler gi-
der.
HAfi‹YE 2:
Âyinemisal mevcudat›n birbiri arkas›nda zeval ve fenala-
r›yla beraber, arkalar›ndan gelenlerin üstünde ve yüzlerinde ayn› hüsün ve
cemalin cilvesinin bulunmas› gösterir ki, cemal onlar›n de¤il, belki o ce-
maller bir Hüsn-ü Münezzeh ve bir Cemal-i Mukaddes’in ayat› ve emara-
t›d›r.
1...,106,107,108,109,110,111,112,113,114,115 117,118,119,120,121,122,123,124,125,126,...1482
Powered by FlippingBook