masnuatyla Kendini tanttrsa, mukabilinde insan iman
ile Onu tanmazsa; hem, bu kadar rahmetin süslü mey-
veleriyle Kendini sevdirse, mukabilinde insan ibadetle
kendini Ona sevdirmese; hem, bu kadar bu türlü nimet-
leriyle muhabbet ve rahmetini ona gösterse, mukabilin-
de insan flükür ve hamd ile Ona hürmet etmese, cezasz
kalsn, baflbofl braklsn, o izzet, gayret sahibi Zat- Zül-
celâl, bir dâr- mücazat hazrlamasn?
Hem, hiç mümkün müdür ki, o Rahman- Rahîmin
kendini tanttrmasna mukabil iman ile tanmakla; ve
sevdirmesine mukabil ibadetle sevmek ve sevdirmekle;
ve rahmetine mukabil flükür ile hürmet etmekle mukabe-
le eden müminlere bir dâr- mükâfat, bir saadet-i ebedi-
yeyi vermesin?
Üçüncü Hakikat
Bab- hikmet ve adalet olup, ism-i
Hakîm
ve
Âdil
in
cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki,
(HAfiYE)
zerrelerden günefllere
kadar cereyan eden hikmet ve intizam, adalet ve mizan
SÖZLER | 111
O
NUNCU
S
ÖZ
överek bildirme.
haflir:
kyametten sonra bütün
insanlarn bir yere toplanmalar.
hafliye:
dipnot, ek.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal, faydal ve
tam yerli yerinde olmas; lâhî ga-
ye.
hürmet:
sayg.
iman:
inanç, itikat, tasdik.
imkân:
olabilirlik.
imtina:
kaçnma.
inkâr:
reddetme, tanmama,
inanmama.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
ism-i Hakîm ve Âdil:
Allahn her
fleyi faydal ve hikmetli yapan
Hakîm ve her fiilinde adaletli olan
Âdil ismi bölümü.
istibat:
akldan uzak görme.
izzet:
fleref, yücelik, kuvvet ve
kudret.
katiyen:
kesin olarak.
küfür:
inkâr, inanmama.
makuliyet:
akla uygun olan fle-
yin hâli.
masnuat:
sanatla yaplmfl fleyler.
mizan:
ölçü.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhal:
imkânsz.
muhaliyet:
imkânszlk.
mukabele etmek:
karfllk ver-
mek.
mukabil:
karfl, karfllk, muadil.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mümin:
iman eden, Allaha ve
onun bildirdi¤i her fleye inanan.
mümkün:
var edilmifl olanlar, ya-
ratlanlar.
müflkülât:
güçlükler, zorluklar.
Rahman- Rahîm:
dünya ve ahi-
rette yarattklarna sonsuz rah-
met, flefkat ve merhametiyle
muamele eden Allah.
rahmet:
acma, merhamet etme.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
sr:
gizli ifl veya söz.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolaylk.
flamar:
tokat.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfllk
hoflnutluk.
tabir:
ifade, söz.
vücup:
varlk, gerekme.
Zat- Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
ve haflmet sahibi olan zat, Allah.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s, atom.
adalet:
hakkaniyet; her hak
sahibine hakknn tam ve ek-
siksiz verilmesi.
âdil:
adaletli olan.
bab- hikmet ve adalet:
maslahat ve adalet kaps.
cereyan etmek:
var olmak,
geçerli olmak.
ceza:
karfllk; suç ve kusura
uygulanan müeyyide
dalâlet:
sapma; iman ve slâ-
miyetten ayrlma.
dâr- mücazat:
ceza yeri.
dâr- mükâfat:
mükâfat yur-
du, Cennet.
ehl-i felsefe:
felsefe ile u¤ra-
flanlar.
ekser:
en çok.
elhâsl:
özetle.
gayret:
haysiyet, fleref
hakikat:
gerçek, delil.
hakikî:
gerçek, sahici.
hamd:
Allaha karfl olan flük-
ran ve memnuniyetini onu
HAfiYE:
Evet, Hiç mümkün müdür ki
fiu cümle çok tekrar ediliyor.
Çünkü, mühim bir srr ifade eder. fiöyle ki:
Ekser küfür ve dalâlet istibattan ileri gelir. Yani, akldan uzak ve muhal
görür, inkâr eder. flte, Haflir Sözünde katiyen gösterilmifltir ki, hakikî
istibat, hakikî muhaliyet ve akldan uzaklk ve hakikî suubet, hatta imtina
derecesinde müflkülât küfür yolundadr ve dalâletin mesle¤indedir. Ve ha-
kikî imkân ve hakikî makuliyet, hatta vücup derecesinde sühulet iman yo-
lundadr ve slâmiyet caddesindedir.
Elhâsl, ehl-i felsefe istibat ile inkâra gider; Onuncu Söz, istibat hangi
tarafta oldu¤unu o tabir ile gösterir, onlarn a¤zlarna bir flamar vurur.