Her dertliye ummad¤ yerden derman yetifltiriliyor. Öyle
ulvî bir keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki, nihayet-
siz bir Kerem Eli, içinde iflledi¤ini bedaheten gösteriyor.
Meselâ, bahar mevsiminde, Cennet hurileri tarznda
bütün a¤açlar sündüsmisal libaslar ile giydirip, çiçek ve
meyvelerin murassaatyla süslendirip, hizmetkâr ederek,
onlarn lâtif elleri olan dallaryla çeflit çeflit en tatl, en mu-
sanna meyveleri bize takdim etmek; hem, zehirli bir sine-
¤in eliyle flifal en tatl bal bize yedirmek; hem, en güzel
ve yumuflak bir libas elsiz bir böce¤in eliyle bize giydir-
mek; hem, rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekir-
dek içinde bizim için saklamak, ne kadar cemîl bir kerem,
ne kadar lâtif bir rahmet eseri oldu¤u bedaheten anlafllr.
Hem, insan ve baz canavarlardan baflka, günefl ve ay
ve arzdan tut, tâ en küçük mahlûka kadar her fley ke-
mal-i dikkatle vazifesine çalflmas, zerrece haddinden te-
cavüz etmemesi, bir azîm heybet tahtnda umumî bir ita-
at bulunmas, büyük bir Celâl ve zzet Sahibinin emriyle
hareket ettiklerini gösteriyor.
Hem, gerek nebatî ve gerek hayvanî ve gerek insanî
bütün validelerin o rahîm flefkatleriyle
(HAfiYE)
ve süt gibi
SÖZLER | 109
O
NUNCU
S
ÖZ
hafliye:
dipnot.
hayvanî:
hayvansal.
heybet:
korku, hürmet, sayg.
himaye:
koruma, esirgeme.
hizmetkâr:
hizmetçi.
huri:
Cennet kz.
ikram:
iltifat için bir fleyler ver-
me.
insanî:
insanlk.
ifllemek:
ifl yapmak, çalflmak
ifllettirmek:
çalfltrmak.
it:
köpek.
itaat:
boyun e¤me.
izzet:
de¤er, kymet, fleref, yüce-
lik.
kemal-i dikkat:
tam ve mükem-
mel bir dikkat.
kerem:
cömertlik, ba¤fl.
Kerem Eli:
ikram sahibi olan Al-
lahn eli.
Kerîm:
snrsz ikram, ihsan ve cö-
mertlik sahibi Allah.
lâtif:
hofl, güzel.
libas:
elbise, giysi.
mahlûk:
yaratlmfl, yaratk.
murassaat:
de¤erli tafllarla süs-
lenmifl fleyler.
musanna:
sanatl.
nam:
isim, ünvan.
nebatat:
bitkiler.
nebatî:
bitkisel.
nefis:
istek ve arzu.
nihayetsiz:
sonsuz.
Rahîm:
merhametli, flefkatli
rahmeti her fleyi kuflatan, sonsuz
flefkat ve merhamet sahibi olan
Allah.
rahmet:
acma, merhamet etme.
sündüsmisal:
ipekli elbise gibi.
fiefîk:
flefkatli, merhamet eden
ve esirgeyen Allah.
flefkat:
acma ve esirgeme.
flifa:
sa¤lk, flifa bulmak.
fluur:
bilinç, anlayfl, idrak.
fluurkârâne:
bilinçli ve fluurlu bir
flekilde.
takdim:
arz etme, sunma.
tarz:
biçim, flekil.
tecavüz:
haddini aflma.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden üs-
tün tutma.
ulvî:
yüce, yüksek.
umumî:
genel.
valide:
ana, anne.
zerrece:
azck; en küçük miktar-
da.
ziyafet:
ikram için verilen yemek,
yemekli davet, flölen.
alîm:
çok bilen, en çok bilen.
arz:
yer, dünya.
azîm:
büyük, yüce.
bedaheten:
apaçk.
behimiyat:
hayvanî varlklar.
bilbedahe:
apaçk.
bizzarure:
zarurî olarak, kaç-
nlmaz bir flekilde, kesinlikle.
Celâl:
haflmet, görkem, yüce-
lik.
Celâl ve zzet Sahibi:
yücelik
ve fleref sahibi olan Allah.
cemîl:
güzel.
derman:
ilâç.
had:
snr, gücünün üstüne
çkma.
Hakîm:
her fleyi hikmetle, be-
lirli gayelere yönelik olarak,
manal, faydal ve tam yerli
yerinde yaratan Allah.
hakîmâne:
hikmetle ifl yapa-
na yakflacak surette.
halis:
hilesiz, katksz.
hareket:
oynama, deprenme.
HAfiYE:
Evet, aç bir aslan zayf bir yavrusunu kendi nefsine tercih ede-
rek, elde etti¤i bir eti yemeyip yavrusuna vermesi; hem, korkak tavuk,
yavrusunu himaye için ite, aslana saldrmas; hem, incir a¤ac kendi ça-
mur yiyerek yavrusu olan meyvelerine halis süt vermesi, bilbedahe niha-
yetsiz Rahîm, Kerîm, fiefîk bir Zatn hesabyla hareket ettiklerini kör ol-
mayana gösteriyorlar. Evet, nebatat ve behimiyat gibi fluursuzlarn gayet
derecede fluurkârâne ve hakîmâne ifller görmesi, bizzarure gösterir ki, ga-
yet derecede Alîm ve Hakîm birisi vardr ki, onlar ifllettiriyor; onlar,
Onun namyla iflliyorlar.