istimdadn ve en büyük sualini cevapsz braksn; rububi-
yetin haflmetini, ibadnn hukukunu muhafaza etmekle,
muhafaza etmesin?
Hâlbuki, flu fânî dünyada ksa bir hayat geçiren insan,
öyle bir adaletin hakikatine mazhar olamaz ve olamyor.
Belki bir mahkeme-i kübraya braklyor.
Zira, hakikî
adalet ister ki, flu küçücük insan, flu küçüklü¤ü nispetin-
de de¤il, belki cinayetinin büyüklü¤ü, mahiyetinin ehem-
miyeti ve vazifesinin azameti nispetinde mükâfat ve mü-
cazat görsün. Madem, flu fânî, geçici dünya, ebed için
halk olunan insan hususunda öyle bir adalet ve hikmete
mazhariyetten çok uzaktr; elbette, âdil olan o Zat- Ce-
lîl-i Zülcemalin ve hakîm olan o Zat- Cemîl-i Zülcelâlin
daimî bir Cehennemi ve ebedî bir Cenneti bulunacaktr.
Dördüncü Hakikat
Bab- cûd ve cemaldir; ism-i
Cevâd
ve
Cemîl
in cilve-
sidir.
Hiç mümkün müdür ki, nihayetsiz cûd ve sahavet, tü-
kenmez servet, bitmez hazineler, misilsiz sermedî cemal,
kusursuz ebedî kemal, bir dâr- saadet ve mahall-i ziyafet
içinde daimî bulunacak olan muhtaç flakirleri, müfltak
âyinedarlar, mütehayyir seyircileri istemesinler?
Evet, dünya yüzünü bu kadar müzeyyen masnuatyla
süslendirmek, ay ile günefli lâmba yapmak, yeryüzünü
bir sofra-i nimet ederek matumatn en güzel çeflitleriyle
doldurmak, meyveli a¤açlar birer kap yapmak, her
adalet:
eflitlik ilkesine dayal ola-
rak düzenli ve dengeli davran-
mak.
Âdil:
adaletli olan, do¤ruluk gös-
teren.
âyinedar:
ayna tutan.
azamet:
büyüklük.
bab- cûd ve cemal:
cömertlik ve
güzellik kaps.
Cehennem:
ceza mahalli.
cemal:
güzellik.
Cemîl:
güzellik sahibi olan Allah.
cilve:
yansma, görüntü.
cinayet:
büyük suç.
cûd:
cömertlik, el açkl¤.
daimî:
sürekli, devaml.
dâr- saadet:
mutluluk yeri, Cen-
net.
ebed:
sonsuzluk, ahiret.
ebedî:
sonsuz.
ehemmiyet:
önem.
fânî:
ölümlü.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
Hakîm:
her fleyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan Allah.
halk:
yaratlmak.
haflmet:
büyüklük, görkem.
hazine:
kymetli fleylerin saklan-
d¤ sa¤lam yer.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal, faydal ve
tam yerli yerinde olmas.
hukuk:
haklar.
husus:
bakmndan.
ibad:
kullar.
sm-i Cevâd:
snrsz cömertlik.
istimdat:
yardma ça¤rma.
kemal:
olgunluk.
mahall-i ziyafet:
ziyafet yeri, flö-
len yeri.
mahiyet:
esas, nitelik, özellik.
mahkeme-i kübra:
öldükten
sonra bütün insanlarn diriltilerek
Allah huzurunda hesaba çekile-
ce¤i mahkeme.
masnuat:
sanat eseri fleyler.
matumat:
yenecek fleyler.
mazhar:
eriflme, sahip olma.
mazhariyet:
elde etme, nail ol-
ma, kavuflma, flereflenme.
misilsiz:
benzersiz.
muhafaza:
koruma.
muhtaç:
ihtiyac olan.
mücazat:
ceza.
mükâfat:
ödül.
müfltak:
arzulu, özleyen.
mütehayyir:
hayrette kalan,
flaflkn.
müzeyyen:
süslenmifl.
nispet:
ölçü, oran.
rububiyet:
rablk, Allahn her
bir varl¤a yaratlfl gayelerine
ulaflmalar için muhtaç oldu-
¤u fleyleri vermesi, terbiye
edip idaresi ve egemenli¤i al-
tnda bulundurmas.
sahavet:
cömertlik, el açkl¤.
sermedî:
sürekli.
servet:
zenginlik, varlk, mal,
mülk.
sofra-i nimet:
nimet sofras.
sual:
soru.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
Zat- Celîl-i Zülcemal:
Cemal
sahibi ve sonsuz büyük olan
Allah.
Zat- Cemîl-i Zülcelâl:
Celâl
sahibi ve sonsuz güzellikte
olan Allah.
114 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ