o hann tezyinatna milyonlar altnlar sarf ediyor. Hem o
misafirler, o tezyinattan pek az ve az bir zamanda bakp,
o nimetlerden pek az bir vakitte az bir fley tadp, doyma-
dan gidiyorlar. Fakat, her misafir kendine mahsus foto¤-
rafyla, o handaki fleylerin suretlerini alyorlar. Hem, o
büyük zatn hizmetkârlar da, misafirlerin suret-i muame-
lelerini gayet dikkat ile alyorlar ve kaydediyorlar.
Hem, görüyorsun ki; o zat, her günde o kymettar tez-
yinatn ço¤unu tahrip eder, yeni gelecek misafirlere yeni
tezyinat icat eder.
Bunu gördükten sonra, hiç flüphen kalr m ki, bu yol-
da bu han yapan zatn daimî, pek âlî menzilleri, hem tü-
kenmez pek kymetli hazineleri, hem müstemir pek bü-
yük bir sahaveti vardr. fiu handa gösterdi¤i ikram ile,
misafirlerinin, kendi yannda bulunan fleylere ifltihalarn
açyor ve onlara hazrlad¤ hediyelere ra¤betlerini uyan-
dryor.
Aynen onun gibi, flu misafirhane-i dünyadaki vaziyeti
sarhofl olmadan dikkat etsen, flu dokuz esas anlarsn:
B
RNC
E
SAS
: Anlarsn ki, o han gibi bu dünya dahi
kendi için de¤il; kendi kendine de bu sureti almas mu-
haldir. Belki, kafile-i mahlûkatn gelip konmak ve göç-
mek için dolup boflanan, hikmetle yaplmfl bir misafirha-
nesidir.
KNC
E
SAS
: Hem, anlarsn ki, flu hann içinde otu-
ranlar, misafirlerdir; onlarn Rabb-i Kerîmi, onlar dârüs-
selâma davet eder.
1
âlî: yüce, yüksek.
dârüsselâm:
Cennet.
esas:
asl, temel konu.
han:
konaklama yeri; otel; misa-
firhane, konak.
hazine:
de¤erli eflya, y¤n.
hizmetkâr:
hizmet eden, hizmet-
çi.
icat etme:
yeniden yaratma.
ikram:
iltifat için bir fleyler ver-
me.
ifltiha:
istek, arzu.
kafile-i mahlûkat:
yaratklarn
kafilesi.
kymettar:
kymetli, de¤erli.
mahsus:
özel, hususî.
menzil:
konak yeri.
misafirhane:
yolculuk esnasnda
kalnan yer.
misafirhane-i dünya:
dünya
misafirhanesi.
muhal:
imkânsz, olmas
mümkün olmayan.
müstemir:
sürekli, kesintisiz.
Rabb-i Kerîm:
ikram ve ihsa-
n bol olan ve her fleyi terbiye
eden Allah.
ra¤bet:
istek, meyil.
sahavet:
cömertlik.
sarf:
harcama.
suret-i muamele:
davranfl
flekli.
tahrip:
bozma, ykma.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
1. Bkz. Yunus Suresi: 25; En'am Suresi: 127.
126 | SÖZLER
O
NUNCU
S
ÖZ