zat, mükâfat ve mücazat için pek muhteflem ve dehfletli
bir yer ihzar etmifl. Gayet kavi vaat ve fliddetli tehdit edi-
yor. Hem, onun izzet ve celâleti hiçbir vecihle hulfülva-
ade tenezzül edip, tezellülü kabul etmez.
Hâlbuki, o muhbirler hem tevatür derecesinde çok,
hem icma kuvvetinde bir ittifakla haber veriyorlar ki, flu
baz âsâr görünen saltanat- azîmenin medar ve ma-
karr
,
buradan uzak bir baflka memlekettedir ve flu mey-
dan- imtihanda binalar muvakkattrlar. Sonra daimî sa-
raylara tebdil edilecek; bu yerler de¤iflecekler.
Çünkü, eserleriyle azameti anlafllan flu muhteflem, ze-
valsiz saltanat böyle geçici, devamsz, bîkarar, ehemmi-
yetsiz, mütegayyir, bekasz, naks, tekemmülsüz umurlar
üzerinde kurulmaz, durulmaz. Demek, ona lâyk, daimî,
müstakar, zevalsiz, müstemir, mükemmel, muhteflem
umurlar üzerinde duruyor.
Demek, bir diyar- aher var; elbette o makarra gidile-
cektir.
Onuncu Suret:
Gel, bugün nevruz-u sultanîdir.
(HAfiYE)
Bir tebeddülât
olacak, acip ifller çkacak. fiu baharn flu güzel gününde,
SÖZLER | 93
O
NUNCU
S
ÖZ
nacak yer; ahiret.
masnuat- sayfiye:
yazn ortaya
çkan sanatl varlklar.
matumat:
yiyecekler.
medar:
sebep, vesile; kaynak.
mevcudat- bahariye:
baharda
ortaya çkan varlklar.
meydan- imtihan:
imtihan mey-
dan, dünya.
muhbir:
haber veren, haberci.
muhteflem:
ihtiflaml, görkemli,
debdebeli.
muvakkat:
geçici.
mücazat:
ceza.
mükâfat:
ödül.
mükemmel:
tam, eksiksiz, kusur-
suz.
müstakar:
kararl, bozulmayan,
sabit duran.
müstemir:
devam eden, sürekli,
aralksz.
mütegayyir:
bozulan, baflkala-
flan.
naks:
noksan, eksik, kusurlu.
nevruz:
ilkbahar bafllangc.
nevruz-u sultanî:
Sultan Celâlet-
tin Melikflahn takvimine göre
nevruz, yani ylbafl.
remiz:
iflaret.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sahra:
ova.
saltanat:
hâkimiyet, hükümran-
lk.
saltanat- azîme:
büyük hâkimi-
yet, büyük idare.
Sâni-i Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz ce-
lâl ve kudret sahibi olan ve her
fleyi bir izzet, heybet ve hikmet
ile yaratp, sanat ile donatan Al-
lah.
fliddet:
kuvvet.
tabakat:
tabakalar.
taife:
familya, bölük, takm, aile.
tebdil:
de¤ifltirme.
tebeddülât:
de¤ifliklikler, baflka-
laflmalar.
tehdit:
uyarma, göz da¤ verme,
korkutma.
tekemmülsüz:
mükemmellefle-
meyen, kusurlardan arnamayan.
tenezzül:
kendine aykr düflen
bir ifli veya durumu kabul etme,
alçalma.
tevatür:
sa¤lam bilgi, do¤ru ha-
ber.
tezellül:
afla¤lk duruma düflme.
umur:
ifller, maddeler, flartlar.
vaat:
söz verme, bir fleyi yapaca-
¤n söyleme.
zevalsiz:
yok olmayan, sona er-
meyen.
acip:
hayret veren, flaflrtan.
âsâr:
eserler, izler, belirtileri.
azamet:
büyüklük, ululuk,
yücelik.
bekasz:
sonlu, yok olan.
bîkarar:
kararsz, bozulan.
celâlet:
büyüklük, ululuk,
heybetlilik.
daimî:
sürekli, devaml.
dehfletli:
korkutucu.
diyar- aher:
baflka bir yer,
baflka bir âlem.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
erzak- hayvaniye ve insani-
ye:
insanlarn ve hayvanlarn
rzklar.
eser:
sanatla yaratlan varlk-
lar.
fasl- bahar:
ilkbahar.
Fâtr- Hakîm-i Zülcemal:
her
fleyi bir maksada uygun ve
hikmette, benzersiz bir flekil-
de yaratan, güzellik sahibi Al-
lah (c.c.).
hafliye:
dipnot, ek.
hulfülvaat:
sözünden dön-
me, cayma.
icma:
bir konuda fikir birli¤i-
ne varma.
ihzar:
hazrlama.
intiha:
son.
iptida:
bafllangç.
ittifak:
bir konuda anlaflma,
fikir birli¤ine varma.
izzet:
fleref, yücelik, büyük-
lük.
kavi:
kuvvetli.
kemal-i intizam:
tam ve ek-
siksiz düzen.
kemal-i rahmet:
mükemmel
ve kusursuz rahmet.
makar:
merkez, sürekli kal-
HAfiYE:
Bu Suretin remzini Dokuzuncu Hakikatte göreceksin. Meselâ,
Nevruz günü bahar mevsimine iflarettir; çiçekli, yeflil sahra ise bahar mev-
simindeki rûy-i zemindir. De¤iflen perdeler, manzaralar ise fasl- baharn
iptidasndan yazn intihasna kadar, Sâni-i Kadîr-i Zülcelâlin, Fâtr- Ha-
kîm-i Zülcemalin kemal-i intizam ile de¤ifltirdi¤i ve kemal-i rahmet ile ta-
zelendirdi¤i ve birbiri arkasnda gönderdi¤i mevcudat- bahariye tabakat-
na ve masnuat- sayfiye taifelerine ve erzak- hayvaniye ve insaniyeye me-
dar olan matumata iflarettir.