diye hepimizin nazar-ı dikkatini celp etti. Yakınlaştıkça
bir insan ve sonra üzeri ihramlı yüzü bir parça esmer, ba-
şı beyaz ve büyük tülbentle sarılı bir kadın şeklini alarak,
gölün ortasında, hemen ineceği zaman derhal oraya bir
mermerden minber yapılarak minberin üzerine indi. Son-
ra, zat-ı âlinizden gelen umum mektupları okumaya baş-
ladı. Her iki tarafta sükûnet hasıl oldu. Okuduğu mektup-
ları herkes can kulağıyla dinledi. Sonra nihayetinde “Evet,
Hazret-i Kur’ân-ı Azîmüşşanın ahkâm-ı şer’iyesince amel
ederseniz yakayı kurtarırsınız. Eğer Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın
ahkâm-ı şer’iyesine riayet etmezseniz, hepiniz mahv ü pe-
rişan olacaksınız” diye söyledi. Sonra evime geldim. Bi-
zim Refet Beyle Rüşdü Efendi bizim eve geldiler, bende-
nize dediler: “Bu sırrı sen mi ifşa ettin? Bu mektuplar
minber üzerinde okundu.” Bendeniz de cevaben, “Hayır
kardeşlerim, bu sırrı siz anlamadınız mı? Bu gelen zat, se-
madan geliyor, bu mektupları oradan getiriyor. Ben kim
oluyorum ki o havadisi oraya çıkarayım?” diye onlara söy-
ledim. Sonra bunlara bir hediye ikram edeyim diye bak-
tım, evimizin deliğinde dört top helva gördüm. Birisini bi-
rine, diğerini öbürüne ve iki tanesini de kendim yedim.
Ağzım tatlı olarak uyandım.
İnşaallah leyle-i Berat hürmetine ve duanız bereketiyle
hakkımızda mübarektir. Lütfen tabirini beklemekteyiz.
Talebeniz
Kâtip Osman
* * *
ahkâm-ı şer’iye:
şer’î hükümler,
şeriatın esas ve kanunları.
amel:
iş, uygulama, yapma.
celp:
çekme, kendine çekme.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esmer:
siyaha, karaya çalan
buğday rengi.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
havadis:
haberler.
hürmet:
haysiyet, şeref.
ifşa:
duyurma, gizli bir şeyi
yayma.
ihram:
hac ve umre için giyi-
len, yün, pamuk ve ketenden
yapılan dikişsiz elbise.
ikram:
bağış, ihsan, bir şey
sunma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kâtip:
yazıcı.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve
şerefi yüce olan Kur’ân.
leyle-i Berat:
Berat Gecesi, Şa-
ban ayının 15. gecesi.
mahv ü perişan:
perişan olma
ve yıkılma.
minber:
camide hatibin hutbe
okuduğu merdivenli kürsü.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
nihayet:
son.
riayet:
uyma, gözetme.
sema:
gökyüzü, gök.
sır:
gizli tutulan, kimseye söy-
lenmeyen şey, gizli iş veya
söz.
sükûnet:
sakinlik, sessizlik.
tabir:
yorum, yorumlama.
talebe:
öğrenci.
umum:
bütün.
zat:
kişi, şahıs.
zat-ı âlî:
yüce zât, kişi.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 84 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ