Ve madem hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî eskiden be-
ri sağlam bir düsturdur ve kuvvetli bir emare olabilir. Ve
madem Risale-i Nur ve tercümanı ve şakirtleri iman ve
Kur’ân hizmetinde parlak ve tesirli vazifeleri gayet ehem-
miyet kesb etmiştir. Ve madem bu büyük ayet, hesab-ı
cifirle bu asırda ve iki Harb-i Umumîye bakar; eski har-
bin patlamasına ve
Risale-i Nur
’un zuhuruna tevafuk et-
tiğini gibi manen de gösterir. Elbette mezkûr hakikatlere
ve kuvvetli karinelere binaen, bilâtereddüt hükmederiz ki,
Risale-i Nur
’un şahs-ı manevîsi ve tercümanı, bu ayet-i
azimenin mana-i işarî tabakasının külliyetinde dâhil ve
medar-ı nazar bir ferdidir ve bu ayet ona işaret eder ve
mana-i remziyle ondan haber verir ve ihbar-ı gayb
nev’inden bir lem’a-i i’caziyeyi gösterir denilebilir ve de-
riz.
Tahlil
Bir
¢T
iki
Q
yedi yüz;
?
,
¿
,
?
,
±
iki yüz;
G
,
?
,
O
,
¢U
yüz;
?
,
¢S
yüz; İsm-i Celâl (
*n
G
) altmış yedi; iki
?
altmış;
ƒo
¡n
a
doksan bir;
?n
Ór
°Sp
Ór
``p
d
’ deki iki veya üç
G
, iki veya üç
ì
sekiz;
p
¬u
Hn
Q r
øp
e m
Qƒo
f
, “Risale-i Nur” her ikisinde nur var. Ri-
salede
Q
,
p
¬u
`Hn
Q
’deki
Q
’ya mukabildir. Eğer
m
Qƒo
f
’ deki ten-
vin sayılsa,
p
Qƒt
ædn
G
’daki dahi şeddeli
¿
sayılır yine ittihat
ederler.
m
Qƒo
f
’dan başka
p
¬u
`Hn
Q r
øp
e
doksan yedi ederek
asr:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
ayet-i azîme:
büyük ve azametli
ayet.
bilâtereddüt:
tereddütsüz.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
dahil:
girme, içinde olma.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
Harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
harp:
savaş.
hesab-ı cifir:
cifir hesabı, harflere
verilen sayı değerleriyle ibareler-
den geçmişe ve geleceğe ait işa-
retler çıkarmak.
hesab-ı ebcedî:
harflere verilen
sayı değerleriyle ibarelerden geç-
mişe ve geleceğe ait işaretler çı-
karmak, tarih düşürmek.
hesab-ı riyazî:
matematiğe dayalı
hesap.
hükmetme:
karar vermek, inanca
varmak.
ihbar-ı gayp:
Kur’ân ve Hz. Pey-
gamberin bu konulara dair bildir-
miş olduğu haberler.
iman:
inanç, itikat.
ism-i Celâl:
sonsuz büyüklük, haş-
met, ululuk ve yücelik anlamında
Cenab-ı Hakk’ın bir ismi.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma
karine:
delil.
kesb:
kazanma.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
lem’a-i i’câziye:
mucize dere-
cesinde manevî parıltı.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mana-yı işarî:
yazı ve işaret-
lerle ifade edilen mana.
mana-yı remz:
işaretle anlatıl-
mak istenen mana.
manen:
mana bakımından,
manaca.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mukabil:
karşılık.
nev:
tür, çeşit.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
tabaka:
derece, kat.
tahlil:
zor bir meseleyi hallet-
me, değerlendirme.
tenvin:
Arapça bir kelimenin
sonunu nun gibi okutmak
üzere konulan işaret; kelime-
nin sonuna iki üstün (en), iki
esre.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
vazife:
görev.
zuhur:
ortaya çıkma.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 94 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ