Birincisi:
Birinci Şua olan İşarat-ı Kur’âniye risale-
sinde,
Risale-i Nur
’a ve tercümanına da işaret eden be-
şinci ayet olan
(1)
¢p
SÉs
ædG »p
a /
¬p
H »/
°ûr
ªn
j Gk
Qƒo
f o
¬n
dÉn
ær
?n
©n
Ln
h o
?Én
æ`r
«`n
«`r
Mn
Én
a Ék
àr
«n
e n
¿Én
c r
øn
en
hn
G
gayet kuvvetli karinelerle
Ék
àr
«n
e
kelime-i kudsiyesi cifir ve
ebced hesabıyla ve üç cihet manasıyla Said Nursî’ye te-
vafuk etmesidir.
İkinci emare:
ºo
co
ón
Mn
G t
Öp
ëo
jn
G
(ilâahir) ayetin makam-ı
cifrîsi ve riyazîsi bin üç yüz altmış bir etmesidir, aynı ta-
rihte o acip hâdise oldu.
Üçüncü emare:
O muhterem ihtiyar zatı unutmak,
belki şahsıla karşı tezyifatını ihtiyarlığına ve çok cihetler-
le mabeynimizdeki uhuvvete hürmeten helal etmege ka-
rar verdiğim ve biz hizmetkar olduğumuz Kur’ân’a hava-
le edip bıraktığım hengamda, birden ihtiyarım haricinde,
beş vecihle zemmi zemmeden ve mu’cizâne, gıybetten,
altı cihetle zecreden
(2)
Ék
àr
«n
e p
¬«/
Nn
G n
ºr
ën
d n
?o
cr
Én
j r
¿n
G r
ºo
co
ón
Mn
G t
Öp
ëo
jn
G
ayeti karşımda kendini gösterip temessül eyledi. Manen
“Bana bak” dedi. Ben de baktım, birden tesbihat içinde
gördüm ki, bin üç yüz elli birden, ta bin üç yüz altmış bir
tarihini gösterdi. Halimize baktım; perde altında elli bir-
den, ta altmış bire kadar Risale-i Nur medet beklediği İs-
tanbul afakında, perde altında bir nevi taarruz bulunmuş
ve altmış birde birden patlamasıdır.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
makam-ı riyazî:
matematiğe ait
makam, matematiksel hesaba gö-
re.
manen:
mana bakımından, mana-
ca.
medet:
inayet, yardım, imdat.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekilde.
nevî:
çeşit, tür.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
taarruz:
saldırma, sataşma, ilişme
temessül:
bir şekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hak-
kın bütün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün kemal sıfatlara sahip ol-
duğunu ifade eden sözler.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
vecih:
cihet, yön.
zecr:
önleme, yasak etme, yasak-
lama.
zem:
yerme, kınama, ayıplama.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
afak:
ufuklar.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
cihet:
yön.
ebced:
Arap alfabesinin ilk ter-
tibi ve harflerinin taşıdığı sayı
değerlerine dayanan hesap
sistemi.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
gayet:
son derece.
gıybet:
arkadan çekiştirmek,
hazır olmayan birisinin aley-
hinde konuşma.
hâdise:
olay.
hariç:
dışarı.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hareket
etme.
ilââhir:
sona kadar, sonuna
kadar.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
işaretleri.
karine:
delil.
kelime-i kudsiye:
mukaddes,
yüce söz.
1.
Ölü iken îman ile nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yola yürüyen kim-
se… (En’am Suresi: 122.)
2.
Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurat Suresi: 12.)
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 101 |
M
ÜHİM
P
ARÇALAR