bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on da-
kikada yazılan risaleler var. Ben, yeminle temin ediyorum
ki, Eski Saidin (
RA
)
(HAŞİYECİK)
kuvve-i hafızası beraber ol-
mak şartıyla, o on dakika işi on saatte fikrimle yapamı-
yorum, o bir saatlik risaleyi, iki günde, istidadımla, zih-
nimle yapamıyorum. Ve o bir günde altı saatlik risale olan
Otuzuncu Sözü ne ben ve ne de en müdakkik dindar fey-
lesoflar, altı günde o tahkikatı yapamaz. Ve hakeza...
Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir
mücevherat dükkanının dellalı ve bir hizmetçisi olmuşuz.
Cenab-ı Hak, fazl ve keremiyle şu hizmette halisane,
muhlisane bizi ve umum Risale-i Nur Talebelerini daim
ve muvaffak eylesin; amin, bihürmeti Seyyidilmürselin...
Said Nursî
* * *
(2)
p
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñn
°ùo
j s
’p
G rm
Ån
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h @
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Çok Aziz, Çok Sıddık ve Sadık Kardeşlerim ve Risale-i
Nur Cihetinde Emin ve Halis Vârislerim!
HAŞİYECİK:
Bâzı müstensihler bu bîçare Said hakkında (
RA
) kelimesini
bir duâ niyetiyle yazmışlar. Ben bozmak istedim; hatıra geldi ki, “Allah
râzı olsun” mânasında bir duâdır, ilişme. Bende bozmadım.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bihürmeti
seyyidi’l-mürselîn:
Peygamberlerin Efendisi Hz. Mu-
hammed (asm) hürmetine.
cihet:
yön.
daim:
devam eden, devamlı, sü-
rekli.
dellâl:
ilan eden, bir haberi duyur-
mak için yüksek sesle bağırarak
dolaşan kimse.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz
emin:
inanılır, güvenilir.
fazl:
alicenaplık, ihsan, cömertlik.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
gayet:
son derece.
hâkezâ:
böylece, bunun gibi.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
halisâne:
temiz kalplilikle, samimî
bir şekilde, sırf Allah rızasını göze-
terek.
haşiye:
dipnot.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
muhlisÂne:
ihlaslı bir şekilde, sa-
mimî olarak, içten gelerek, dost-
lukla.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mücevherat:
mücevherler.
müdakkik:
tetkik eden, ince-
den inceye araştıran.
müflis:
iflas etmiş, her şeyini
kaybetmiş.
müstensih:
istinsah eden, bir
yazının kopyasını çıkarıp ço-
ğaltan.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hak-
kı ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
tahkikat:
araştırmalar, soruş-
turmalar.
talebe:
öğrenci.
temîn:
şüpheyi giderme, sağ-
lamlaştırma.
umum:
bütün.
vâris:
mirasçı.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 106 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ