nuranî cüzlerinin telifi hengâmı ve tekemmül zamanı olan
bin üç yüz kırk dokuz tarihine tam tamına tevafukla işaret
eder.
Hem,
(1)
w
…u
Qo
O l
Ön
cr
ƒn
c Én
¡s
fn
Én
c o
án
LÉn
Lt
õdn
G m
án
LÉn
Lo
R »/
a o
ìÉn
Ñ°r
üp
ªr
dn
G
cümlesi bin üç yüz kırk beş ederek,
Resaili’n-Nur
’un inti-
şarı ve iştiharı ve parlaması tarihine tam tamına tevafuk
eder. Çünkü, şeddeli
Q
, iki
Q
; şeddeli
¿
, iki
¿
; şeddeli
R
, aslı itibarıyle bir
?
, bir
R
ve birinci
(2)
m
án
LÉn
Lo
R
vakıf cihe-
tiyle
g
ikinci vakıf olmadığından
ä
sayılır.
Eğer şeddeli
R
, iki
R
sayılsa, o vakit bin üç yüz yirmi
iki eder ki, Risale-i Nur Müellifi, mukaddemat-ı Nuriyeye
başladığı aynı tarihe tam tamına tevafuk eder.
Hem,
(3)
m
án
cn
QÉn
Ño
e m
In
ôn
én
°T r
øp
e
cümlesi; tâ-i evvel
ä
ikinci
ä
ise, vakıf yeri olduğunda
g
olmak ve
m
In
ôn
én
°T
’deki tenvin
¿
sayılmak cihetiyle bin üç yüz on bir eder ki, o tarihte
Resaili’n-Nur Müellifi
Risaletü’n-Nur
’un mübarek şece-
re-i kudsiyesi olan Kur’ân’ın basamakları olan ulûm-i Ara-
biyeyi tedrise başladığı aynı tarihe tam tamına tevafuk
ederek remzen bakar.
İşte bu kadar manidar ve müteaddit tevafukat-ı Kur’â-
niyenin ittifakı yalnız bir emare, bir işaret değil, belki
defa okunması gereken bir harfin
üzerine konulan ve o harfi iki defa
okutan işaret.
ta-i evvel:
Arap alfabesindeki ilk
te harfi.
tedrîs:
okutma, ders verme.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
telif:
eser yazma.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
tevafukat-ı Kur’âniye:
Kur'ândaki
uygunluklar.
ulûm-i Arabiye:
Arapça ilimler,
Arap dilini çeşitli bakımlardan in-
celeyen çeşitli ilimler.
vakf:
Arapça bir kelimenin sonu-
nu harekesiz olarak okuma.
cihet:
yön.
cüz:
kısım, parça.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
hengâm:
zaman, sıra.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
iştihar:
meşhur olma, şöhret
bulma, tanınma.
ittifak:
birleşme, birlik oluştur-
ma.
mukaddemat-ı Nuriye:
Risa-
le-i Nur'un telifinin başlangıcı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
Müellif:
eser telif eden, yazan.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sual:
soru.
şecere-i kudsiye:
kutsal, mü-
barek ağaç.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
1.
Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer. (Nur Su-
resi: 35.)
2.
Cam fanus.
3.
Mübarek bir ağaçtan.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 115 |
B
İRİNCİ
Ş
UA