Risale-i Nur’da gayet mühim ve geniş bir mevki almış,
hatta ekser hücumunda mevti elinde tutup ehl-i dalâletin
başına vurur, aklını başına getirmeye çalışır.
İkincisi:
Ehl-i tarikatin ve bilhassa Nakşîlerin dört esa-
sından biri ve en müessiri olan ratıba-i mevt Eski Said’i
Yeni Said’e
(
RA
)
çevirmiş ve daimâ hareket-i fikriyede Ye-
ni Said’e yoldaş olmuş. Başta İhtiyarlar Risalesi olarak,
Risalelerde o rabıta, keşfiyatı göstere göstere, tâ ehl-i
iman hakkında mevtin nuranî ve hayattar ve güzel haki-
katini görüp gösterdi.
Üçüncüsü:
Bu ayet, cifir ve ebced hesabıyla, her taraf-
ta Said’e hücum eden üç çeşit mevtin temas zamanını ve
tarihini aynen gösterip tevafuk eder. Demek ayetteki
r
âp
q
«n
e
kelimesinin efradından medar-ı nazar bir ferdi ve cifirce
onun ismi
r
âq
p
«n
e
adedine tam tevafukla hususî işarete maz-
har bir masadak Saidü’n-Nursî’dir.
* * *
Sabri’nin Sadâkatinin Bir Kerametidir
Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık
Süleyman’ın halefi Emin, Sabrî’nin
(1)
Ék
àr
«n
e n
¿Én
c r
øn
en
hn
G
ayeti-
ne dair parçayı aldığını ve Ramazan’ın feyzinden onun
izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin’e
gösterdim. Hayretle dedi: “Bu hem Sabri’nin, hem
Risale-i Nur’un bir kerametidir.”
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
bilhassa:
özellikle.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme da-
ir işaretler çıkarmak ilmî.
dair:
alakalı, ilgili.
ebced:
Arap alfabesinin ilk tertibi
ve harflerinin taşıdığı sayı değerle-
rine dayanan hesap sistemi.
efrat:
fertler.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kalbini
dünyanın fani işlerinden ayırıp, Al-
lah sevgisi ile bağlayan kimseler.
ekser:
pek çok.
feyz:
bolluk, bereket; ihsan, bağış.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
halef:
oğul, soy, nesil.
hareket-i fikriye:
düşünülerek
yapılan hareket.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hususî:
özel.
hücûm:
saldırma.
hücûm:
saldırma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
keşfiyat:
keşifler, Allah’ın il-
ham etmesiyle gösterilen
gaybla ilgili sırlar.
mâsadak:
doğrulayıcı, tasdik
etmek.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
mevki:
yer, makam.
mevt:
ölüm.
müessir:
tesirli.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
Nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in
kurduğu tarikat ve bu tarikata
mensup olan.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
rabıta:
münasebet, alâka, bağ.
rabıta-i mevt:
ölüm bağı, ölü-
münü düşünerek dünyanın fâ-
nî olduğunu mülâhaza etmek-
le nefsin desiselerinden kur-
tulma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
tetimme:
bir konuyu veya
eseri tamamlamak için ekle-
nen kısım, ek.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
yoldaş:
yol arkadaşı.
1.
Ölü olan kimse… (En’am Suresi: 122.)
B
İRİNCİ
Ş
UA
| 124 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ