kadar kıymetli beşaret-i Furkaniyeye ve aktabların iltifatı-
na mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve
dehşetidir ki, hiçbir eserin mazhar olmadığı bir kudsî tak-
dir ve tahsin almış. Demek ehemmiyet onun fevkalâde
büyüklüğünden değil, belki musibetin fevkalâde dehşeti-
ne ve tahribatına karşı mücahedesi cüz’î ve az olduğu hal-
de gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesb etmiş ki, bu ayet-
te işaret ve beşaret-i Kur’âniyede ifade eder ki,
Risale-i
Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurta-
rıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve cennete gidecekler
diye müjde veriyorlar. Evet, bazı vakit olur ki, bir nefer
gördüğü hizmet için bir müşirin fevkıne çıkar, binler de-
rece kıymet alır.
İHTAR:
Geçmiş ve gelecek ayetlerin işaretleri yalnız
tevafukla değil, belki her bir ayetin mana-i küllîsindeki
cüz’iyat-ı kesîresinden bir cüz’î ferdi
Risale-i Nur
olduğu-
na imaen münasebet-i maneviyeye göre cifrî ve ebcedî
bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona binaen hususî
ona bakar demektir.
Altıncı Ayet:
Sure-i Hadîd’de
(1)
/
¬p
H n
¿ƒo
°ûr
ªn
J Gk
Qƒo
f r
ºo
µn
d r
?n
©r
én
jn
h
yani,
“Karanlıklar içinde size bir nur ihsan edeceğim ki, o nur
ile doğru yolu bulup onda gidesiniz.” Lillâhilhamd,
Risale-i Nur bu kudsî ve küllî manasının parlak bir ferdi
olduğu gibi,
Gk
Qƒo
f
deki tenvin
¿
sayılmak cihetiyle bin üç
yüz on sekiz adediyle Resaili’n-Nur Müellifi tedristen, te-
lif vazifesine ve mücahidâne seyahate başladığı zamanın
kudsî:
mukaddes, yüce.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
Lillâhilhamd:
Allah’a hamdolsun
ki!.
mana-yı küllî:
genel mana.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mazhariyet:
nail olma, şereflen-
me.
musibet:
felaket, bela.
mücahede:
savaşma, mücadele.
mücahidâne:
mücahitçe, cihat
ederek, gayret göstererek.
müellif:
eser telif eden, yazan.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
münasebet-i manevîye:
manevî
münasebet, yakınlık, irtibat.
müşir:
en yüksek askerî derece,
mareşal.
nefer:
asker, er.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
sır:
gizli hakikat.
sure-i Hadit:
Hadid Suresi;
Kur’ân’ın 57. suresidir. Medine’de
nazil olmuştur. 29 ayettir.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozmalar.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tedrîs:
okutma, ders verme.
telif:
eser yazma.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
teyiden:
tasdik ederek, kuvvet-
lendirerek.
vazife:
görev.
aktap:
kutuplar; belli bir yer
veya memleketteki evliyanın
başı olan en büyük velî.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük.
beşaret-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
müjdelemesi.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
cüz’iyat-ı kesire:
pek çok par-
çacık, birçok bölüm.
dehşet:
büyük tehlike karşı-
sında korkma ve şaşırıp kal-
ma.
ebcedî:
ebced hesabına ait.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
fevk:
üst.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayet:
son derece.
hikmet:
gaye, maksat.
hususî:
özel.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iltifat:
güzel sözler söyleyerek
birini samimî olarak okşama.
imaen:
ima yoluyla, ima ede-
rek, sezdirerek, işaretle.
iman:
inanç, itikat.
kesb:
kazanma.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
1.
Hadid Suresi: 28.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 127 |
B
İRİNCİ
Ş
UA