bir ferdi
Risaletü’n-Nur
oduğu gibi, cifirle
(1)
m
º«/
?n
à°r
ùo
e m
•Gn
ôp
°U
kelimesi,
m
•Gn
ô°p
U
’deki tenvin
nun
sayılmak cihetiyle
Risa-
letü’n-Nur
adedi olan dokuz yüz doksan sekize yine iki sır-
lı
(HAŞİYE)
fark ile baktığı gibi,
(2)
m
º«/
?n
à°r
ùo
e m
•Gn
ôp
°U '
‹p
G »q
/
Hn
Q »/
æj'
ón
g
cümlesinin makam-ı ebcedîsi ile bin üç yüz on altı ede-
rek, Risale-i Nur Müellifinin tedrisiyle istihzarat-ı Nuriye-
de bulunduğu en hararetli tarihi olan bin üç yüz on altı
adedine tam tamına tevafuk eder.
Dokuzuncu Ayet:
Hem el-Bakara Suresinde, hem Lokman Suresinde
(3)
»'
? r
Ko
ƒr
dG p
In
hr
ôo
©r
dÉp
H n
?°n
ùr
ªn
à°r
SG p
ón
?n
a
cümlesidir. Yani,
“Allah’a
iman eden, hiç kopmayacak bir zincir-i nuranîye yapışır,
temessük eder.”
Risale-i Nur ise, iman-ı billahın Kur’ânî
bürhanlarından bu zamanda en nuranîsi ve en kuvvetlisi
olduğu tahakkuk ettiğinden, bu
(4)
»'
? r
Ko
ƒr
dG p
In
hr
ôo
©r
dÉp
H
külliye-
tinde hususî dâhil olduğuna teyiden, makam-ı cifrîsi bin
üç yüz kırk yedi ederek
Risaletü’n-Nur
intişarının fevka-
lâde parlaması tarihine tam tamına tevafukla bakar. Ve
bu on dördüncü asırda Kur’ân’ın i’caz-ı manevîsinden
neş’et eden bir urvetü’l-vüska ve zulümattan nura çıkara-
cak bir vesile-i nuraniye
Risalei’n-Nur
olduğunu remzen
bildirir.
beraber kabul ederek Ona inan-
ma.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkar-
ma, sonuç çıkarma, mana çıkarma
istihzarat-ı Nuriye:
Risale-i Nur
hizmetinin başlangıç, hazırlık dev-
resi.
Kur’ânî:
Kur’an’a ait, Kur’an’dan
gelen.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
Lokman:
Kur’ân-ı Kerîm’de 31. su-
re, Mekke’de nazil olmuştur.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
makam-ı ebcedî:
ebcetle ilgili ma-
kam, ebcedî mana, ebcedî hesap.
mertebe:
derece, basamak.
müellif:
eser telif eden, yazan.
neşet:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi, Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince ya-
nı.
sual:
isteme.
tahakkuk:
gerçekleşme, delil ile
ispat edilme, kesinleşme.
tedrîs:
okutma, ders verme.
temessük:
yapışma, sarılma, sıkı-
ca tutunma.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
teyiden:
tasdik ederek, kuvvet-
lendirerek.
urvetü’l-vüska:
kopmaz ve sağ-
lam kulp; Müslümanlık.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği hü-
kümleri, sırları ve hakikatleri pey-
gamberlere bildirmesi.
vesile-i nuraniye:
nurlu sebep.
zincir-i nuranî:
nurlu zincir.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve külür.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
Bakara:
Kur’ân-ı Kerîm’in 2.
suresi. Medine-i Münevvere’de
nazil olmuştur. 286 ayettir.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
cihet:
yön.
dâhil:
girme, içinde olma.
fevkalâde:
olağanüstü.
hararet:
sıcaklık.
haşiye:
dipnot.
hususî:
özel.
i’caz-ı manevî:
manen mu’ci-
ze oluş.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına
başvurmadan Allah tarafından
insanın kalbine veya zihnine
indirilen mana.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma,
Allah’ı, onun kâinatta tecelli
eden bütün sıfat ve isimleriyle
1.
Dosdoğru bir yol.
2.
Rabbim beni dosdoğru bir yola eriştirdi. (En’am Suresi: 161.)
3.
Bakara Suresi: 256; Lokman Suresi: 22.
4.
Hiç kopmayacak bir zincir-i nuranî.
HAŞİYE:
Yani, mertebesine işaret için iki fark var. Risale-i Nur vahiy de-
ğil, ilham ve istihraçtır.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 129 |
B
İRİNCİ
Ş
UA