olunan Risaletü’n-Nur
, benim çok tecrübelerimle umum
manevî dertlerime şifa olduğu gibi, Resaili’n-Nur Şakirtle-
ri dahi tecrübeleriyle beni tasdik ediyorlar. Demek
Resaili’n-Nur
bu ayetin bir mana-i işarîsinde dâhildir. Ve
bu duhulüne bir emare olarak,
(1)
n
Ú/
æp
er
D
ƒo
ªr
?p
d l
án
ªr
Mn
Qn
h l
A = Én
Øp
°T n
ƒo
gÉn
e
’nin makam-ı cifrîsi bin üç yüz otuz dokuz ederek, aynı
tarihte Kur’ân’dan ilham olunan
Resaili’n-Nur
bu asrın
manevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana
çıkmaya başlamasından, bu ayet ona hususî remzettiğine
bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım; ka-
naate itiraz edilmez.
Yirmi Birinci Ayet veya Ayetler:
(2)
@ m
º«/
?n
à°r
ùo
e m
•Gn
ôp
°U '
‹p
G =
»
u
Hn
Q »/
f'
ón
g»/
æs
fp
G r
?o
b
(3)
m
º«/
?n
à°r
ùo
e m
•Gn
ôp
°U '
‹p
G o
¬j'
ón
gn
h
sekiz-dokuz ayetlerde sırat-ı müstakîme nazarı çeviri-
yorlar. Ve bu doğru, istikametli yolu bulmak için daima
Kur’ân’ın nurundan, her asırda o asrın zulmetlerini dağı-
tacak ve istikamet yolunu tenvir edecek, Kur’ân’dan ge-
len nurlar olmakla ve bu dehşetli ve fırtınalı asırda ve o
doğru yolu şaşırtmayacak bir surette gösteren başta şim-
dilik
Risaletü’n-Nur
tezahür ettiğinden, hem bu “sırat-ı
müstakîm” kelimesinin makam-ı cifrîsi –tenvin,
nun
sayılmak cihetiyle– bin eder. Medde olmazsa, dokuz yüz
doksan dokuz ederek, yalnız bir veya iki farkla
(HAŞİYE)
HAŞİYE:
Yani
Risaleti’n-Nur
’un mertebesi ikinci ve üçüncüde olduğuna
işarettir. Vahiy değil ve olamaz, belki ilham ve istihraçtır.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cihet:
yön.
dâhil:
girme, içinde olma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
duhul:
içeri girme, dahil oluş.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
haşiye:
dipnot.
hususî:
özel.
iktibas:
alıntı.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına baş-
vurmadan Allah tarafından insanın
kalbine veya zihnine indirilen ma-
na.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkar-
ma, sonuç çıkarma, mana çıkarma
istikamet:
doğruluk; inanç, düşün-
ce, niyet, tutum ve davranışta Al-
lah’ın rızasına uygun olarak doğru
yol üzere olma.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
mana-yı işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
medde:
med işareti, Kur’ân-ı Ke-
rîm’de üzerine konduğu elifi uza-
tarak okutan işaret.
mertebe:
derece, basamak.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
nazar:
bakış, dikkat.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
remz:
işaret, gizli ve kapalı bir su-
rette ifade etme.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hastalı-
ğın son bulması, sağlığına ka-
vuşma.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tenvin:
Arapça bir kelimenin
sonunu nun gibi okutmak
üzere konulan işaret; kelime-
nin sonuna iki üstün (en), iki
esre.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
umum:
bütün.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği
hükümleri, sırları ve hakikatle-
ri peygamberlere bildirmesi.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nu-
rundan mahrum olma hâli.
1.
Mü'minler için şifâ ve rahmet olan şey. (İsra Suresi: 82.)
2.
De ki: Elbette Rabbim beni dos doğru bir yola eriştirdi. (En'am Suresi: 161.)
3.
Allah da onu dosdoğru bir yola iletti. (Nahl Suresi: 121.)
B
İRİNCİ
Ş
UA
| 138 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ