Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 144

vukua gelmeye hazırlandılar. Ve o
Resaili’n-Nur
’un mer-
kez-i intişarı olan Barla karyesinde ziyade sıkıntı müelli-
fine verildi. Ve hususan küçük mescidine ilişildiği zaman
Resaili’n-Nur Şakirtleri kuvvetli bir rica ile dergâh-ı İlâhi-
yeye iltica edip, “Yâ Rab! Bu müthiş rüyayı hayra tebdil
eyle” deyip yalvardılar. Herkesin me’yusiyetlerine muka-
bil, pek kuvvetli bir ümit ve rica ile Müslümanların kuv-
ve-i maneviyelerini takviye ettiler. Bu ayetin birden kül-
fetsiz hatıra geleni bu kadardır, yoksa esrarı çokur. Te-
kellüf olmasın diye kısa kestim.
Yirmi Dördüncü Ayet ve Ayetler:
Hem Sure-i Zümer, hem Sure-i Casiye, hem Sure-i Ah-
kâf’ın başlarında bulunan
(1)
p
º«/
µ n
ër
dG/
õjp
õn
©r
dG $G n
øp
e p
ÜÉn
àp
µr
dG o
?j/
õr
æn
J
âyât-ı azîmeleridir. Şu ayetler dahi yirmi ikincideki ayet-
ler gibi
Risaletü’n-Nur
’un ismine ve zatına, hem telif ve
intişarına bir mana-i remziyle bakıyorlar.
* * *
İzahtan evvel mühim bir ihtar
Lüzumlu dört beş nokta beyan edilecek.
BİRİNCİ NOKTA:
Hadiste varid olduğu gibi, “Her bir
ayetin mana mertebelerinde bir zahiri, bir batını, bir had-
di, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan her birisinin,
(hadisçe
(2)
m
¿ƒo
°ùo
Zn
h m
¿ƒo
éo
°T
tabir edilen) füruatı, işaratı, dal
ayat-ı azîme:
azîm, büyük mana-
lar ihtiva eden ayetler.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
bâtın:
iç mana, açık ve görünür
mananın içindeki asıl mana, yalnız
kabiliyeti olanların anlayabildiği
hakikat.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
dergâh-ı İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
dergâhı, kapısı, katı.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
evvel:
önce.
füruat:
ayrıntılar, esastan olma-
yan meseleler.
had:
sınır, hudut.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüküm:
emir, buyruk.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iltica:
sığınma, güvenme, dayan-
ma.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
işarat:
işaretler, alâmetler, belirti-
ler.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
karye:
köy.
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
mana-yı remz:
işaretle anlatılmak
istenen mana.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
meal:
mana, anlam, mefhum.
merkez-i intişar:
yayma, yayıncı-
lık merkezi.
mertebe:
derece.
mukabil:
karşılık.
muttala:
anlama, bilgilenme yeri.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
Sure-i Ahkâf:
Ahkâf suresi.
Sure-i Câsiye:
Câsiye suresi.
Sure-i Zümer:
Zümer suresi.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabaka:
derece, kat.
tabir:
yorum, yorumlama.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik et-
me.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me.
tekellüf:
gösteriş, yapmacık,
sahte tavır.
telif:
eser yazma.
varit:
gelen, ulaşan, erişen.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
ya Rab:
Ey Allah!.
zahir:
açık, görünür.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Bu Kur’ân, kudreti herşeye gàlip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah tarafından indiril-
miştir. (Zümer Suresi: 1.)
2.
İhya-i Ulûmi’d-Din, 1: 377; İtkan, 2:184, 174, 175, (Et-tıbyân fî Ulûmü’l-Kur'ân, Mekke, 1985.)
B
İRİNCİ
Ş
UA
| 144 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,134,135,136,137,138,139,140,141,142,143 145,146,147,148,149,150,151,152,153,154,...560
Powered by FlippingBook