Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 149

İki
ä
800, iki
¿
100, iki
?
80, iki
?
40, üç
R
21, üç
30, bir
Ü
, bir
ì
10, Lâfzullah (
*G
) 67, bir
´
70,
dört
?
, dört
G
124 olup yekûnu bin üç yüz kırk iki ederek,
bu asrın şu tarihine nazar-ı dikkati celb etmekle beraber;
Kur’ân’ın tenziliyle çok alâkadar bir Nura parmak basıyor.
Ve o tarihten az sonra Mu’cizat-ı Ahmediye (ASM) Risale-
si ve Yirminci ve Yirmi Dördüncü Mektuplar gibi Risale-
tü’n-Nur’un en nuranî cüzleri meydan-ı intişara çıkmala-
rı ve Kur’ân’ın kırk vecihle i’cazını ispat eden Mu’cizat-ı
Kur’âniye Risalesiyle haşre dair Onuncu Sözün ikisinin
kırk ikide intişarları ve kırk altıda fevkalâde iştiharları ay-
nı tarihte olması bir kuvvetli emaredir ki, bu ayet ona hu-
susî bir iltifatı var.
Hem nasıl ki, bu ayetler telif ve intişarına işaret eder-
ler; öyle de, yalnız
p
ÜÉn
àp
`µr
dG o
?j/
õr
æn
J
kelimesi Risaletü’n-
Nur’un ismine –şeddeli
nun
, bir
nun
sayılmak cihetiyle–
gayet cüz’î bir farkla tevafuk edip remzen bakar, kendine
kabul eder. Çünkü,
p
ÜÉn
à`p
µr
dG o
?j/
õr
æn
J
kelimesi dokuz yüz elli
bir ederek, Risaletü’n-Nur’un makamı olan dokuz yüz kırk
sekize sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar.
Birden hatıra geldi ki:
Bu üç farkın sırrı ise, Risaletü’n-
Nur’un mertebesi üçüncüde olmasıdır. Yani, vahiy değil ve
olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil. Belki ekseri-
yetle Kur’ân’ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat
Bediüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sünuhat:
sünuhlar, akla gelen, içe
doğan şeyler.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki defa
okunması gereken bir harfin üzeri-
ne konulan ve o harfi iki defa oku-
tan işaret.
telif:
eser yazma.
tenzil:
Kur’ân-ı Kerîm’in vahiy yo-
luyla Peygamberimize (asm) yavaş
yavaş indirilmesi.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği hü-
kümleri, sırları ve hakikatleri pey-
gamberlere bildirmesi.
vecih:
cihet, yön.
terme.
yekûn:
toplam.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
asr:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
celp:
çekme, kendine çekme.
cihet:
yön.
cüz:
kısım, parça.
cüz’î:
küçük, az.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fevkalâde:
olağanüstü.
haşr:
kıyametten sonra bütün
insanların bir yere toplanma-
ları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hususî:
özel.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına
başvurmadan Allah tarafından
insanın kalbine veya zihnine
indirilen mana.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü
çevirip bakma.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
ispat:
doğruyu delillerle gösiş-
tihar: meşhur olma, şöhret
bulma, tanınma.
Lâfzullah:
Allah lâfzı.
medet:
inayet, yardım, imdat.
mertebe:
derece.
meydan-ı intişar:
yayılma
alanı.
Mu’cizat-ı Ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizeler.
Mu’cizat-ı Kur’âniye:
Kur’ân-
’ın mu’cizeleri.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 149 |
B
İRİNCİ
Ş
UA
1...,139,140,141,142,143,144,145,146,147,148 150,151,152,153,154,155,156,157,158,159,...560
Powered by FlippingBook