Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 157

bir kısım ehl-i siyaseti telâşa sevk ettiler ve bu itfa su-i kas-
tına karşı tenvir vazifesini tam ifa ettiklerinden, bu ayetin
mana-i işarîsi cihetinde bir medar-ı nazarı olduklarına kuv-
vetli bir emaredir. Şimdi İslâmlar içinde nur-i Kur’ân’a mu-
halif hâletlerin ekserisi o suikastların ve Sevr Muahedesi
gibi gaddarâne muahedelerin vahim neticeleridir.
Eğer şeddeli
mim
dahi şeddeli
lâm
’lar gibi bir sayılsa,
o vakit bin iki yüz seksen dört eder. O tarihte Avrupa kâ-
firleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeye niyet ede-
rek on sene sonra Rusları tahrik edip Rusun doksan üç
muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâm’ın parlak nuruna
muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resaili’n-
Nur Şakirtleri yerine Mevlâna Halid’in (
KS
) şakirtleri o bu-
lut zulümatını dağıttıklarından, bu ayet, bu cihette onla-
rın başlarına remzen parmak basıyor. Şimdi hatıra geldi
ki, eğer şeddeli
?
’lar ve
?
ikişer sayılsa, bundan bir asır
sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdînin
şakirtleri olabilir. Her ne ise… Bu nurlu ayetin çok nura-
nî nükteleri var.
(1)
p
ôr
ën
Ñr
dG n
¤n
Y t
?o
ón
J o
In
ôr
£n
?r
dn
G
sırrıyla kısa kestik.
Yirmi Dokuzuncu Ayet:
Sure-i İbrahim’in başında
p
äÉn
ªo
?t
¶dG n
øp
e n
¢SÉs
ædG n
êp
ôr
îo
àp
d n
?r
«n
dp
G o
?Én
æ`r
dn
õr
fn
G l
ÜÉn
à`p
c
'
ôdBG
(2)
p
ó«/
ªn
ër
dG p
õj/
õn
©r
dG p
•Gn
ôp
°U '
‹p
G r
ºp
¡u
Hn
Q p
¿r
Pp
Ép
H p
Qƒt
ædG n
‹p
G
manda tevhidi esas alarak imanı
muhafaza edip İslâmiyet’i hurafe-
lerden ve bid’alardan arındırarak
zamanın anlayışına göre yenileye-
cek olan âlim ve önder zat .
muahede:
antlaşma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
muharebe-i meş’ume:
uğursuz
savaş.
muvakkat:
geçici.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver .
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
nur-i Kur’ân:
Kur’ân-ı Kerîm’in nu-
ru, aydınlığı, ışığı.
nükte:
ince manalı, ancak dikkatle
anlaşılabilen mana veya söz.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
sevk:
yöneltme.
sır:
gizli hakikat.
suikast:
kötü kasıt, kötü niyet; kö-
tü kasıtla iş yapma, tuzak kurma .
Sure-i İbrahim:
İbrahim suresi.
şakirt:
talebe, öğrenci .
şedde:
Arapça ve Farsçada iki defa
okunması gereken bir harfin üzeri-
ne konulan ve o harfi iki defa oku-
tan işaret.
tahrik:
hareket ettirme, harekete
geçirme.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma .
vahim:
ağır, sonu tehlikeli ve kor-
kulu, dehşet verici .
zat:
kişi, şahıs.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve külür.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
cihet:
yön.
devlet-i İslâmiye:
İslâm dev-
leti.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiy-
le meşgul olanlar, siyaset
adamları, politikacılar.
ekserî:
çoğu kısmı.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
gaddarane:
zalimce, gaddar-
ca, merhametsizce, haincesi-
ne.
hâlet:
hal, durum.
ifa:
bir işi yapma, yerine getir-
me.
itfa:
bastırma, dindirme, tes-
kin etme .
kafir:
Allah’ı ve İslâmiyet’i in-
kar eden, dinsiz.
mana-yı işarî:
yazı ve işaret-
lerle ifade edilen mana.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
Mehdî:
hadislere göre ahirza-
1.
Damla, denizin varlığına delâlet eder.
2.
Elif, lâm râ. Bu bir kitap ki, insanları Rablerinin izniyle inkâr karanlıklarından iman nuruna
çıkaran, kudreti herşeye galip olan ve her türlü hamde lâyık olan Allah’ın yoluna kavuştur-
man için sana indirdik. (İbrahim Suresi: 1.)
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 157 |
B
İRİNCİ
Ş
UA
1...,147,148,149,150,151,152,153,154,155,156 158,159,160,161,162,163,164,165,166,167,...560
Powered by FlippingBook