Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 166

Sekizinci Şua
Üçüncü Bir Keramet-i Aleviye
Bir İfade-i Meram
Malûm olsun ki, ben Risale-i Nur’un kıymetini ve ehemmi-
yetini beyan etmekle Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükün-
lerini ilân etmek ve zaaf-ı imana düşenleri onlara davet etmek
ve onların kuvvetlerini ve hakkaniyetlerini göstermek istiyo-
rum. Yoksa, hâşâ, kendimi ve hiçbir cihetle beğenmediğim
nefs-i emmaremi beğendirmek ve methetmek değildir. Hem,
Risale-i Nur zahiren benim eserim olmak haysiyetiyle sena et-
miyorum. Belki yalnız Kur’ân’ın bir tefsiri ve Kur’ân’dan mül-
hem bir tercüman-ı hakikîsi ve imanın hüccetleri ve dellâlı ol-
mak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum. Hatta, bir kı-
sım risaleleri ihtiyarım haricinde yazdığım gibi, Risale-i Nur’un
ehemmiyetini zikretmekte ihtiyarsız hükmündeyim. İmam-ı
Ali’nin (radıyallahü anh),
Ayetü’l-Kübra
namını verdiği Yedin-
ci Şua risalesini yazmakta çok zahmet çektiğime bir mükâfat-ı
acile ve bir alâmet-i makbuliyet ve bir medar-ı teşvik olarak bu
keramet-i Celcelûtiye, inayet-i İlâhiye tarafından verildiğine
şüphem kalmamış. Tahdis-i nimet kabîlinden bunu Sekizinci
Şua olarak yazdım. Yoksa haşre dair mühim bir ayetin mu’ci-
zeli olan bürhanlarını yazacaktım.
@ @ @
alâmet-i makbuliyet:
kabul olun-
duğunu belirtilen işaret, nişan v.b.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
hakikat:
gerçek, esas.
hakkaniyet:
hak ve adakete uy-
gunluk, hak ve doğruluktan ayrıl-
mama.
hariç:
dışarı.
hâşâ:
asla, katiyen, öyle değil, Al-
lah göstermesin.
haşr:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çıkar-
ması.
haysiyet:
itibar.
hüccet:
delil.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ifade-i meram:
dilek ve maksadı
ifade etme; kitaplara yazılan ön-
söz.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme.
ihtiyarsız:
irade ve istem dışı.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
iman:
inanç, itikat.
iman:
inanma, itikat.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yardımı.
kabil:
tür, gibi.
keramet-i Aleviye:
Hz. Ali’ye ait
keramet, olağanüstü, fevkalâde
hâl.
keramet-i Celcelûtiye:
Hz. Ali’nin
kaleme aldığı Celcelûtiye du-
asının kerameti.
kıymet:
değer.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
medar-ı teşvik:
şevklendirme
sebebi, teşvik kaynağı.
medih:
övmek.
meziyet:
bir şeyi başkaların-
dan ayıran vasıf, üstünlük ve
değerlilik vasfı.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldığı şey.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mükâfat-ı âcile:
âcil, peşin,
acele bir mükâfat.
mülhem:
içine doğmuş, ilham
olunmuş.
nam:
ad.
nefs-i emmare:
insanı kötülü-
ğe sürükleyen nefis, insana
kötü ve günah olan işlerin ya-
pılmasını emreden nefis.
radıyallahü anh:
Sahabe veya
İslâm büyüklerinin adı geçti-
ğinde söylenilen “Allah ondan
razı olsun” manasında dua.
Tek erkek için söylenir.
rükn:
bir şeyi meydana geti-
ren unsurlardan her biri, esas.
senâ:
methetme, övme.
tahdîs-i nimet:
Cenab-ı Hakka
karşı şükrünü eda etme ve te-
şekkür etme maksadıyla ka-
vuştuğu nimeti başkalarına
anlatma.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
tercüman-ı hakikî:
gerçek
tercüman.
zaaf-ı iman:
iman zayıflığı.
zahiren:
görünüşte.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 166 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,156,157,158,159,160,161,162,163,164,165 167,168,169,170,171,172,173,174,175,176,...560
Powered by FlippingBook