zikredilmeyen ve İmam-ı Ali Radıyallahü Anhın nazar-ı
dikkatini celp eden yalnız üç sırrı beyan edilecek.
•
Birincisi
: İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir sure-
tinde gezdirmeye lâyık olan Risale-i Nur, maatteessüf, ga-
yet gizli perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına
işareten İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, iki defa
k
án
fÉn
«n
H G v
ô°p
S
ve
r
än
Q s
ƒn
æn
J G v
ô°p
S
kelimeleriyle
G v
ô°p
S
, yani “Gizli intişar edebilir”
müteaccibâne haber veriyor.
•
İkincisi
: Risale-i Nur, İsm-i Azam cilvesiyle ve ism-i
Rahîm
ve
Hakîm
’in tecellisiyle zuhur ettiğinden, imtiyaz-
lı hassası
(1)
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
’den iktibasen celâl ve kibriya,
(2)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
ºr
°ùp
H
’den istifazaten merhamet ve şef-
kat,
(3)
l
º«/
µn
?r
G o
õj/
õn
©r
dG n
ƒo
gn
h
’den istifadeten hikmet ve intiza-
mın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlar-
dır. Sair meşreplerdeki aşk yerinde, Risale-i Nur’un
meşrebinde müştakane şefkattir ve re’fetkârâne mu-
habbettir. Nasıl ki Hazret-i İmam-ı Ali (
RA
) sarih bir suret-
te
Siracünnur
’un tarih-i telifini ve tekemmül zamanını ve
meşhur ismini
p
Qƒt
ædG o
êGn
ôp
°S o
OÉn
?o
J
fıkrasıyla haber vermiş;
öyle de,
m
ïn
£r
fn
ôn
°Tn
h m
ñp
RÉn
H m
?n
Ón
L p
Qƒo
æp
H
(ilâahir) fıkrasıyla da
Siracünnur
’un esaslarından haber veriyor. Çünkü
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, gönül
verme.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
celâl:
sonsuz büyüklük, haşmet,
ululuk, yücelik.
celp:
çekme, kendine çekme.
cilve:
tecelli, görüntü.
dellâl:
ilan eden, bir haberi duyur-
mak için yüksek sesle bağırarak
dolaşan kimse.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
son derece.
hâssa:
bir şeye mahsus olan özel-
lik, nitelik.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
iktibasen:
iktibas ederek, alıntı
yaparak.
ilââhir:
sona kadar, sonuna kadar.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstünlük.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
İsm-i Âzam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
ism-i Hakîm:
Hakîm ismi; Cenab-ı
Hakkın hikmetle, faydaları takip
ederek iş gören manasındaki ismi.
ism-i Rahîm:
bütün mahlûkatı
sonsuz rahmet ve merhameti ile
kuşatan
anlamında
Cenab-ı
Hakk’ın bir ismi.
istifadeten:
istifade ederek, fay-
dalanarak, yararlanarak.
istifazaten:
feyiz alarak; feyizli
olarak; ilim, irfan ve manevî zen-
ginlik kazamarak.
istitar:
gizlenme.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kibriya:
Cenab-ı Allah’ın azameti
ve kudreti, her cihetle büyüklüğü.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzüle-
rek belirteyim ki.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
muhabbet:
sevgi, aşk derecesinde
sevme.
müştakane:
iştiyak ve arzu ile,
çok isteyerek.
müteaccibâne:
şaşarak, şaşkın
şaşkın, taaccüp eder şekilde.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
Radıyallahü Anh:
Allah ondan
razı olsun.
re’fetkârâne:
merhamet ede-
ne yakışır şekilde, çok acıya-
rak.
ruh:
can, dirilik kaynağı.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sarih:
açık, âşikar.
sır:
gizli hakikat.
siracü’n-nur:
Nurun lambası
anlamında Risale-i Nur külliya-
tından bir eser.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız merha-
met.
tarih-i telif:
eserin yazılış tari-
hi.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tekemmül:
olgunlaşma, ke-
male erme, mükemmelleşme.
teşhir:
ilan etme, herkese du-
yurma; sergileme.
zikir:
anma, bildirme.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma.
1.
Allah en büyüktür, en yücedir.
2.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. (Fatiha Suresi: 1.)
3.
Onun kuvveti her şeye gàliptir ve O her şeyi hikmetle yapar. (Nahl Suresi: 60; İbrahim Suresi:
4.)
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 176 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ