ona ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini
Én
gn
ór
©n
H
kelimesiy-
le gösterir gibi kuvvetli işaret eder.
Ben itiraf ediyorum ki, ben bu zeyilleri unutmuştum.
İmam-ı Ali’nin (
RA
) bu ihtarı ile tahattur ettim. Şakk-ı ka-
meri sabıkan yazdım. Şimdi bu anda Sahabeler hakkın-
daki zeyli hatırladım. İşte madem ilm-i belâgat ve fenn-i
beyanda bir tek karineyle mecazî bir mana murat oluna-
bilir ve bir tek münasebetle bir mefhuma işaret bulunsa,
o mefhum bir mana-i işarî olarak kabul edilir. Elbette za-
hir ve çok karinelerden ve emarelerden kat-ı nazar, yal-
nız bu iki yerde tam zeyillerin bulunduğu aynı makamda
ve zeyil manasında olan
Én
gn
ór
©n
H
kelimesini tekrar suretin-
de ifadeyi değiştirerek söylemesi tam bir karinedir ki,
Hazret-i İmam-ı Ali (
RA
) mana-i hakikîsinden başka, bir
mana-i mecazî ve işarîyi dahi ifade etmek istiyor.
Sonra yirmi dokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda
r
ân
îs
ªn
°ûn
J m
ñr
ön
ûp
H m
ñho
ör
ûn
j m
ñho
QÉn
ªn
N
der. Yirmi beşte geçen
ve
sırları bilmek
manasında olan
r
ân
îs
ªn
°ûn
J
kelimesini tek-
rarla, sabıkan beyan ettiğimiz harikalı Yirmi Dokuzuncu
Söze kuvvetli bir karine ile işaret eder.
Sonra otuz ikinci mertebede surelerin tadadında
ehemmiyetle işaret ettiği risale-i camia olan Otuz İkinci
Söze yine nazar-ı dikkati kuvvetli celp etmek için
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü gör-
mekle şereflenen ve onun sohbet-
lerine katılan mü’min kimse.
sır:
gizli hakikat.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
Şakk-ı kamer:
ayın ikiye bölün-
mesi; Hz. Muhammed’in (asm) Ce-
nab-ı Hakkın izniyle, bir parmak
işaretiyle ayı ikiye bölmesi sure-
tiyle gösterdiği büyük mu’cize.
tadat:
sayma.
tahattur:
hatıra gelmek, hatırla-
mak.
tarz:
biçim, şekil.
zahir:
açık, âşikar.
zeyl:
ek, bir eserin devamı olarak
yazılan kısım.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
celp:
çekme, kendine çekme.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fenn-i beyan:
belâğat ilminin
üç bölümünden ikinci bölü-
müdür. İfade etme yolları olan
teşbih, mecaz ve kinayeden
bahseden ilim.
hârika:
olağanüstü vasıflar ta-
şıyan ve hayranlık hissi uyan-
dıran.
heybet:
saygı ile birlikte korku
hissini veren hal, büyüklük.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilm-i belâgat:
belâgat ilmi.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kat-ı nazar:
bakışı kesme,
bakmama, alâkayı kesme.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
makam:
değer.
mana-i hakikî:
gerçek, doğru,
asıl, mana.
mana-i işarî:
yazı ve işaretler-
le ifade edilen mana.
mana-i mecazî:
mecazî mana,
bir kelimenin veya lâfzın ger-
çek anlamının dışında başka
bir anlamda kullanıldığındaki
mana.
mecazî:
mecaza ait, gerçek ol-
mayan.
mefhum:
bir sözün ifade ettiği
mana.
mertebe:
derece, basamak.
murâd:
maksat, meram.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
risale-i câmia:
toplayıcı risale.
sabıkan:
evvelce, bundan ön-
ce.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 183 |
S
EKİZİNCİ
Ş
UA