diye birinci fıkrasıyla Yedinci Şuaa işaret etmiş. Öyle de,
aynı fıkra ile “
Âlî Bir Tefekkürname ve Tevhide Dair Yük-
sek Bir Marifetname
” namında olan Yirmi Dokuzuncu
Arabî Lem’aya dahi işaret eder. İkinci fıkrasıyla İsm-i
Azam ve Sekîne denilen esma-i sitte-i meşhuresinin ha-
kikatlerini gayet âlî bir tarzda beyan ve ispat eden ve Yir-
mi Dokuzuncu Lem’ayı takip eyleyen Otuzuncu Lem’a
namında altı nükte-i esma risalesine
(1)
r
ân
à°s
ûdG n
øp
e?/
fr
ôp
Ln
G »'
æ°r
ùo
?r
G n
?p
FBÉ n
ªr
°Sn
Ép
H
cümlesiyle işaret etti-
ğinden, sonra akabinde risale-i esmayı takip eden Otuz
Birinci Lem’anın Birinci Şuaı olarak otuz üç ayet-i
Kur’âniyenin Risale-i Nur’a işaratını kaydedip hesab-ı cif-
rî münasebetiyle baştan başa ilm-i huruf risalesi gibi gö-
rünen ve bir mu’cize-i Kur’âniye hükmünde bulunan ri-
saleye
(2)
r
ân
în
eÉn
°ûn
Jn
h r
ân
?n
Y m
?Gn
ôr
¡n
Ñp
d l
±ho
ôo
M
kelimesiyle işaret
edip, derakap
(3)
r
ân
?n
ér
fG o
ân
ªr
?t
¶dG p
¬p
H À'
Sƒo
e Én
°ün
Y o
ºr
°SGn
h
kelâ-
mıyla dahi risale-i hurufiyeyi takip eden ve
el-Ayetü’l-
Kübra’
dan ve başka Resail-i Nuriyeden terekküp eden ve
Asa-yı Mûsa
namını alan ve asa-i Mûsa gibi dalâletin ve
şirkin sihirlerini iptal eden Risale-i Nur’un şimdilik en son
ve ahir risalesine
Asa-yı Mûsa
namını vererek işaretle be-
raber, manevî karanlıkları dağıtacağını müjde ediyor.
Evet,
(4)
…'
ôr
Ño
µr
dG p
ân
`j'
’r
Ép
Hn
h
kelimesiyle Yedinci Şuaa işa-
reti kuvvetli karinelerle ispat edildiği gibi, aynı kelime,
ahir:
son.
akabinde:
arkası sıra, peşi sıra, pe-
şinden.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
Arabî:
Arapçaya ait, Arap dili ile il-
gili.
ayet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayeti.
ayetülkübra:
en büyük delil, ayet
anlamında Risale-i Nur’da 7. Şua
adlı eser.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
Dair:
alakalı, ilgili.
dalâlet:
iman ve İslâmiyet’ten ay-
rılmak, azmak.
derakab:
hemen, derhal, akabin-
de.
esma-i sitte-i meşhure:
Cenab-ı
Hakkın meşhur olmuş altı büyük
ismi. Kuddüs, Adl, Hakem, Ferd,
Hayy, Kayyum.
fıkra:
kısım, bölüm.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hesab-ı cifrî:
cifir hesabı.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ilm-i huruf:
harflerden mana çıka-
rıp yorumlama ilmi.
iptal:
boş, hükümsüz bırakma.
İsm-i Âzam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kelâm:
söz, lafız.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
marifetname:
Allah’ı tanımaya
dair yazı, eser.
mu’cize-i Kur’âniye:
Kur’ân’a
ait mu’cize.
münasebet:
vesile, -dan dola-
yı.
nam:
ad.
nükte-i esma:
Allah’ın isimleri
ile alâkalı nükte.
risale-i esma:
Allah’ın ism-i
âzamlarından bahseden risale.
risale-i hurufiye:
harfleri tahlil
eden risale.
Sekine:
içerisinde on dokuz
harfi on dokuz ayet bulunan,
sükûnet ve emniyet veren bir
dua.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
tarz:
biçim, şekil.
tefekkürnâme:
tefekkür yazı-
sı, tefekküre sevk edici eser,
yazı.
terekküp:
karışıp birleşme,
birden fazla şeyin birleşmesin-
den oluşma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
1.
Esma-i Hüsnan hürmetine beni perişan olmaktan koru.
2.
Bu harfler ki, Nur harfleridir; Merih yıldızı gibi yüce ve yüksektir.
3.
Ve Asa-yı Mûsa ismiyle de karanlıklar dağılır.
4.
Ayetü’l-Kübra hürmetine.
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 190 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ