r
än
ôu
ªo
Y o
¿r
ƒn
µ`r
dG p
¬p
H m
ñƒo
ªr
°Tn
G m
ño
ƒr
Án
P
ve bir nüshada
r
än
ôu
§o
Y o
¿r
ƒn
µ`r
dG p
¬p
H
, yani “
İsm-i Adl ve ism-i Hakem’in te-
cellisiyle ve adalet ve mizanıyla ve intizam ve hikmetiyle
dünya tamir edilir, tahripten kurtulur
.” İkinci nüsha ile,
“
O iki ismin rayiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla,
dünya güzel kokular alır, attar dükkânı gibi rayiha-i tayyi-
be verir
.”
İşte, ism-i
Adl
ve ism-i
Hakem
’in parlak bir âyineleri
ve bir tefsirleri hükmünde olan Otuz İkinci Söze parmak
basıyor ve mana-i mecazî suretinde ifade eder.
m
ño
ƒr
Án
P
ke-
limesinin tekrarıyla, Sözler otuz üç iken bir mertebesi
Mektuplardan ibaret olduğuna ve Otuz İkinci Söz son
mertebesi bulunduğuna ima eder.
Ben Süryanî kelimelerinin manalarını tamamıyla bile-
mediğimden ve İmam-ı Gazalî (
RA
) dahi tamamıyla izah
etmediğinden Hazret-i İmam-ı Ali’nin (
RA
) o kelimelerle
sair risalelere işaratını şimdilik bırakıyorum.
Beşinci Remiz:
Madem
Celcelûtiye
vahiyle Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselâma nazil olmuş ve Allâmü’l-Guyûb’un ilmiyle ifa-
de-i mana eder. Hem madem
Celcelûtiye
(1)
»/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
ve
(2)
p
Qƒt
ædG o
êGn
ôp
°S o
OÉn
?o
J
fıkralarında mana-i mecazî ile o kaside-
nin hakikatini ispat eden Risale-i Nur’a sarihan ve onun
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
ve dengeli oluş.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
Allâmü’l-Guyûb:
gaybı bilen, gö-
rünmeyen şeyleri bilen, Allah.
attar:
güzel kokular, güzel kokulu
şeyler satan.
âyine:
ayna.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz Re-
sul-i Ekrem’in (asm) derslerine isti-
naden, aslı cifir ve ebcet hesabı ile
alâkalı olarak Hz. Ali (ra) tarafından
telif edilen Süryanice bir kasidedir.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikat:
gerçek, esas.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep, fay-
da.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ifade-i mana:
manayı ifade etme;
bir mananın ifadesi.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
ism-i Adl:
Cenab-ı Hakk’ın adaletle
hükmetme manasındaki ismi.
ism-i Hakem:
Cenab-ı Hakk’ın
haklı ile haksızı ayıran ve her işi
hikmete göre yapan anlamında is-
mi.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mana-yı mecazî:
mecazî mana,
bir kelimenin veya lâfzın ger-
çek anlamının dışında başka
bir anlamda kullanıldığındaki
mana.
mertebe:
derece, basamak.
mizan:
terazi, ölçü.
nazil:
nüzul eden, inen.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
rayiha-i tayyibe:
güzel, hoş
koku.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delalet
eden işaret ve şekil.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sarihan:
açıkça, açık olarak.
suret:
biçim, şekil, tarz.
Süryanî:
Suriye ve Türkiye’nin
güney doğusunda yaşayan,
Sami ırkından bir Hıristiyan
topluluğu.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği
hükümleri, sırları ve hakikatle-
ri peygamberlere bildirmesi.
1.
Yıldızımı parlat.
2.
Nurun kandili yanıp aydınlanır.
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 184 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ