Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 180

Öyle de, diğer bir ismi olan “
Bediüzzaman
” lâkabına da-
hi
p
¿Én
es
õdn
G
kelimesiyle ima etmekle beraber, bin üç yüz elli
dört veya bin üç yüz elli beş makam-ı cifrîsiyle, Said’in
(
RA
) hakikat-i hâlini ve hilâf-ı âdet vaziyetini ve hıfzüvika-
ye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamıyla
tabir ve ifade ettiğinden, sarahate yakın bir surette par-
mağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Bura-
da da
(1)
r
än
óp
ªr
No
G o
QÉs
ædG p
¬p
H
sırrına mazhar olan Risale-i Nur’u
alkışlıyor.
Malûm olsun ki,
Celcelûtiye
’nin esası ve ruhu olan
(2)
o
ºn
¶r
Yn
’r
G o
ºr
°Sp
’r
Gn
h o
án
Øj/
ô°s
ûdG o
In
ƒr
Ys
ódGn
h o
™ p
eÉn
÷r
G o
º°n
ùn
?r
dn
G
İmam-ı Ali
Radıyallahü Anhın en mühim ve en müdakkik Üveysî bir
şakirdi ve İslâmiyet’in en meşhur ve parlak bir hücceti
olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî (
RA
) diyor ki: “Onlar
vahiyle Peygambere (
ASM
) nazil olduğu vakit, İmam-ı
Ali’ye (
RA
) emretti, ‘Yaz!’; o da yazdı, sonra nazmetti.”
İmam-ı Gazalî (
RA
) diyor:
n
ºr
°Sp
’r
Gn
h n
™ p
en
É÷r
G n
º°n
ùn
?r
dGn
h n
º«/
¶n
©r
dG n
?r
an
ƒr
dGn
h n
án
Øj/
ôs
°ûdG n
In
ƒr
Ys
ódG p
?p
ò'
g s
¿p
G
p
Rƒo
æ`o
c
r
øp
e l
õr
æ`n
c
x
?n
°T n
Óp
H n
ºs
¶n
©o
Ÿr
G n
¿ƒ o
ær
`µn
Ÿr
G s
ô°u
ùdGn
h n
ºn
¶r
Yn
’r
G
(3)
p
In
ôp
N'
’r
Gn
h Én
«r
f t
ódG
İmam-ı Gazalî, İmam-ı Nureddin’den ders alarak bu
Celcelûtiye’
nin hem Süryanî kelimelerini, hem kıymetini
ve hasiyetini şerh etmiş.
Bediüzzaman:
zamanın, çağın eş-
siz güzelliği.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz Re-
sul-i Ekrem’in (asm) derslerine isti-
naden, aslı cifir ve ebcet hesabı ile
alâkalı olarak Hz. Ali (ra) tarafından
telif edilen Süryanice bir kasidedir.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
hakikat-ı hâl:
durumun gerçek
yönü, işin aslı.
halvet:
ibadet, riyazet, zikir mak-
sadıyla bir hücreye kapanma.
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
hıfz ü vikaye:
koruma ve ayakta
tutma.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
hüccet:
delil.
hüccetü’l-İslâm:
İslâm’ın delili,
hücceti, İmam-ı Gazâlî’nin lakâbı.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
inziva:
bir köşeye çekilme, tek ba-
şına yaşama, dünya işlerinden vaz
geçme, dünyadan el-etek çekme.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
kıymet:
değer.
lâkap:
ünvan.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
müdakkik:
tetkik eden, inceden
inceye araştıran.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nazil:
nüzul eden, inen.
nazm:
kafiyeli, vezinli söz.
Radıyallahü Anh:
Allah ondan
razı olsun.
ruh:
öz, can alıcı nokta.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
sır:
gizli hakikat.
suret:
biçim, şekil, tarz.
Süryanî:
Suriye ve Türkiye’nin
güney doğusunda yaşayan,
Sami ırkından bir Hıristiyan
topluluğu.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şerh:
açıklama, izah etme, yo-
rumlama.
tabir:
yorum, yorumlama.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
Üveysî:
Üveysî tarzı, Veysel
Karanî Hazretleri gibi, kalbî
bağlılık ve muhabbetle yaşa-
yan, Veysel Karanî gibi sevdiği
ve kendisine bağlı olduğu zatı
görmeden, gaybî olan sevgi ve
bağlılık.
vaziyet:
durum.
1.
Onun nuruyla dalâlet ve fitne ateşi söner.
2.
Cami manaları taşıyan kasem, dua-i şerif ve İsm-i Azam.
3.
Şüphesiz, bu dua-i şerif ve münacat-ı azîme ve kasem-i camia ve İsm-i Azam ve muazzam
esrar, dünya ve ahiret hazinelerinden bir hazinedir.
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 180 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,170,171,172,173,174,175,176,177,178,179 181,182,183,184,185,186,187,188,189,190,...560
Powered by FlippingBook