Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 187

öyle kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda
Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalâlet münafıkları, dehşetli bir
surette Kur’ân’a hücumu hengâmında Risale-i Nur o
seyl-i dalâlete karşı mukavemet edip, Kur’ân’ın tılsımla-
rını keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem
@ k
án
ér
¡n
Hn
h Gk
Qƒo
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H »/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
(1)
p
?És
`jn
’r
Gn
h r
ân
?n
ér
?n
L o
Qƒo
f Én
j p
ôr
gs
ódG…n
ón
e
fıkrasıyla, Yirmi Sekizinci Lem’ada ispat edildiği gibi, sa-
rahate yakın bir surette Risale-i Nur’a işaret etmekle be-
raber Sure-i Nur’daki Ayetü’n-Nur’un Risale-i Nur’a
işaretine işaret eder. Ve madem
(2)
Gk
Qƒo
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H »/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
mana ve cifirce tam tamına Risale-i Nur’a tevafuk ediyor.
Elbette diyebiliriz ki, bu fıkranın akabinde
r
ân
Ln
ôr
¡n
ªn
J m
?Én
ªn
L m
äƒt
«p
?n
ér
?n
L m
?«/
?n
L @ m
án
dn
Ón
L m
êƒo
¡n
ªr
?n
L m
êƒo
gn
G m
ê'
Ép
H
(3)
r
ân
cs
ôn
Ñn
J x
?o
Gn
h m
õjp
ôr
Ñp
J p
In
ôr
¡n
Hn
h@ m
?n
ôr
Hn
G m
RGn
ôr
ªp
°Sn
h m
?ho
ôr
Hn
G p
OGn
ór
©n
àp
H
fıkrasıyla Risale-i Nur’un bidayette On İki Söz namında
iştihar ve intişar eden on iki küçük risalelerine
(4)
»/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
karinesiyle, bu fıkradaki on iki Süryanî kelimeler onlara
birer işarettir. Gerçi elimde bulunan
Celcelûtiye
nüshası
en sahih ve en mutemettir. İmam-ı Gazalî (
RA
) gibi çok
imamlar
Celcelûtiye’
yi şerh etmişler. Fakat, bu Süryanî
hücûm:
saldırma.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
iştihar:
meşhur olma, şöhret bul-
ma, tanınma.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
muhafaza:
koruma.
mukavemet:
karşı koyma, dayan-
ma, direnme.
münafık:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizlediği halde
Müslüman görünen.
nam:
ad.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
seyl-i dalâlet:
dalâlet, sapıklık,
sapkınlık seli.
Sure-i Nur:
Nur suresi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
Süryanî:
Suriye ve Türkiye’nin gü-
ney doğusunda yaşayan, Sami ır-
kından bir Hıristiyan topluluğu.
şâh-ı velâyet:
veliliğin şahı olan
Hz. Ali (ra).
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
tılsım:
herkesin bilip çözemediği
gizli sır.
akabinde:
arkası sıra, peşi sıra,
peşinden.
asr:
yüzyıl.
ayetü’n-Nur:
Nur ayeti, Nur
suresi 35. ayet.
bidayet:
başlangıç.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
fıkra:
kısım, bölüm.
hakikat:
gerçek, esas.
hengâm:
zaman, sıra.
1.
Ey sürekli parlayan Nur olan Allah’ım! Yıllar ve asırlar boyu benim yıldızımı nur ve güzellikle
parlat.
2.
Yıldızımı nur ile parlat.
3.
Senin Allah, Ehad, Celâl, Celîl, Bedî isimlerin hep parlamaktadır.
Bütün dualara kesin cevap veren isimlerini sayıyor; o isimlerinin zahir olup parlamasıyla ve
umumun bereketiyle
4.
Yıldızımı parlat.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 187 |
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
1...,177,178,179,180,181,182,183,184,185,186 188,189,190,191,192,193,194,195,196,197,...560
Powered by FlippingBook