Evet, cifirce
r
än
óp
ªr
No
G o
QÉs
ædG p
¬p
H
;
ñ
altı yüz,
ä
dört yüz,
Q
iki yüz, şeddeli
¿
yüz,
?
kırk,
O
ve üç
G
yedi,
p
¬p
H
’deki
Ü
iki,
?
beş, yekûnu bin üç yüz elli dört eder. Lillâhilhamd,
Si-
racünnur
’un el-Ayetü’l-Kübrası gibi çok risaleleri var. Her
biri kuvvetli birer lâmba hükmünde sırat-ı müstakimi gös-
terip İmam-ı Ali Radıyallahü Anhın haberini tasdik edi-
yorlar.
Bu üçüncü sırrın münasebetiyle aynen
(1)
r
än
óp
ªr
No
G o
QÉs
ædG p
¬p
H
gibi bin üç yüz elli dört tarihine makam-ı cifrîsiyle bakan
ve Said’in (
RA
) iki maruf lâkabına remzen ve ismen ima
eden ve “Kendini muhafaza et” emrini veren ve tarihte
herkesten ziyade müteaddit tehlikelere maruz bulunaca-
ğını telvih eden
Ercûze
’nin ahirlerindeki
n
?«/
?o
j r
¿n
Ép
H p
¿Én
es
õdG n
?p
d'
òp
d Ék
cp
Qr
óo
e Én
j p
¿És
°ûdG p
º«/
¶n
©r
dG n
?n
’r
ƒn
ªp
d r
?n
Ä°r
SÉn
a
(2)
m
án
`ær
ëp
en
h m
án
Hr
ôo
c u
?o
c s
ô°n
Tn
h p
án
ær
àp
Ør
dG n
?r
?p
J s
ô°n
T
fıkrasıyla diyor: “
Ya
Said el-Kürdî! Bin üç yüz elli dört tarihine yetişirsen Mev-
lâ-i Azîm’inden, o zamanın ve asrın fitne ve şerlerinden
muhafazanı iste ve yalvar
.”
Evet, On Sekizinci Lem’ada, Birinci Keramet-i Alevi-
yenin izahında,
Kaside-i Ercûziye’
nin Risale-i Nur ve mü-
ellifine dair işarat-ı gaybiyesi beyan edilmiş. İsm-i Azam
ve “Sekîne” tabir ettiği esma-i sitte-i meşhuruyla daima
meşgul olan bir şakirdiyle konuştuğu ve teselli verdiği ve
ahir:
son.
asr:
yüzyıl.
ayetülkübra:
en büyük delil, ayet
anlamında Risale-i Nur’da 7. Şua
adlı eser.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme da-
ir işaretler çıkarmak ilmî.
dair:
alakalı, ilgili.
Ercûze:
Hz. Ali tarafından yazılan
ve istikbalden haber veren vezinli
kaside.
esma-yı sitte-i meşhure:
Cenab-ı
Hakkın meşhur olmuş altı büyük
ismi. Kuddüs, Adl, Hakem, Ferd,
Hayy, Kayyum.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
ismen:
isim olarak, adını, ismini
söyleyerek, yalnız isimle.
İsm-i Âzam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
işarat-ı gaybiye:
gaypla ilgili işa-
retler; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafından gayba ait veri-
len haberler, işaret yolu ile yapılan
açıklamalar.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
Kaside-i Ercûziye:
Hz. Ali tarafın-
dan yazılan ve istikbalden haber
veren kaside.
keramet-i Aleviye:
Hz. Ali’ye ait
keramet, olağanüstü, fevkalâde
hâl.
lâkap:
ünvan.
Lillâhilhamd:
Allah’a hamdolsun
ki!.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
maruf:
herkesçe bilinen.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri al-
tında bulunma.
Mevlâ-yı Azîm:
Yüce Mevlâ.
muhafaza:
koruma.
müellif:
eser telif eden, yazan.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
Radıyallahü Anh:
Allah ondan ra-
zı olsun.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sekine:
içerisinde on dokuz
harfi on dokuz ayet bulunan,
sükûnet ve emniyet veren bir
dua.
sır:
gizli hakikat.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
siracü’n-nur:
Nurun lambası
anlamında Risale-i Nur külliya-
tından bir eser.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
şer:
kötülük.
tabir:
ifade.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
telvih:
söz arasında manalı
söz söyleme.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
yekûn:
toplam.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Onun nuruyla dalâlet ve fitne ateşi söner.
2.
Ey fitne ve felâket asrına erişen! Mevlâ-i Azîm’inden o zamanın ve asrın fitne ve şerlerinden
muhafazanı iste ve yalvar.
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 178 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ