hikmetli tefrik ve taksim-i umur noktalarıyla ve başka ka-
rineler ile imaen ve remzen haber veriyor.
Evet, Onuncu Söz çok ehemmiyetli bir belâyı defetti.
Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve Harb-i Umumî sarsıntısı
vaktinde haşri inkâr eden münafıklar, fırsat bulup çok yer-
lerde zehirli fikirlerini izhara başladıkları bir zamanda
Onuncu Söz çıktı ve tab edildi. Bin nüshası etrafa yayıl-
dı; onu gören herkes kemal-i iştiyak ve merakla okudu.
Zındıkların kâfirâne fikirlerini tam kırdı ve onları sustur-
du, İmam-ı Ali Radıyallahü Anhın bu takdirine liyakatini
ispat etti. Kimin şüphesi varsa, gelsin, onu dikkatle oku-
sun, haşrin ne kadar kuvvetli bir bürhanı olduğunu gör-
sün.
Hem Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh on doku-
zuncu sure olarak Suretü’n-Nur’u
p
ÜÉn
àp
`
µ
`r
dG n
º«/
eGn
ƒn
M u
ô°p
ùp
Hn
h
(1)
r
ân
ªp
°ùr
bo
G n
Qƒo
fÉn
j p
Qƒt
ædG p
?r
°†n
Øp
H n
?r
«n
?n
Y @ Én
¡p
©«/
ªn
L
fıkrasıyla zik-
rederek, pek muhtasar olan On Dokuzuncu Söze ve pek
mükemmel bulunan On Dokuzuncu Mektuba işaret için
nur lâfzını tekrar etmekle mektupların mertebesi, yani On
Dördüncü Mektup noksan kalmasına imaen Sure-i Nur’u
on beşincide yine zikretmesiyle gayet lâtif ve müdakkika-
ne haber veriyor. Ve o iki risaleleri, Risale-i Nur’un, bü-
yük nurları olduklarını bildiriyor.
Evet, risalet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâma
dair olan On Dokuzuncu Söz, hem üç cihetle kerametli
alâmet:
belirti, işaret, iz.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
belâ:
musibet, sıkıntı.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
def:
mani olma, kovma, ortadan
kaldırma.
duhan:
duman .
ehemmiyetli:
önemli.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm .
gayet:
son derece.
Harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
haşr:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çıkar-
ması.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hürriyet-i efkar:
fikir ve düşünce
hürriyeti.
imaen:
ima yoluyla, ima ederek,
sezdirerek, işaretle.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kâfirâne:
kâfircesine, Allah’ı inkar
edercesine.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kemal-i iştiyak:
istek ve arzunun
son derecesi, tam bir istek ve arzu.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
Leyle-i Berat:
Berat Gecesi, Şaban
ayının 15. gecesi.
liyakat:
layık olma, ehliyet.
mertebe:
derece, basamak .
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
müdakkikane:
dikkatlice, inceden
inceye araştırarak.
münafık:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizlediği halde
Müslüman görünen.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
radıyallahü anh:
Allah ondan
razı olsun.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
risalet-i Muhammediye:
kâ-
inatın nuru ve şuuru olan Hz.
Muhammed’in (asm) peygam-
berliği.
senevî:
senelik, yıllık .
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli .
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
Sure-i Nur:
Nur suresi.
Suretü’n-Nur:
Nur Suresi.
tab:
kitap basma.
takdir:
beğenme, beğendiğini
belirtme .
taksim-i umur:
işlerin bölün-
mesi.
tefrik:
birbirinden ayırma, ayrı
tutma.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir .
zikir:
anma, bildirme.
1.
Kur’ân’da geçen bütün “Hâ, mîm”lerde bulunan sırların hürmetine ey Nur, risalelere bölün-
müş Nurun hürmetine beni koru!..
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 174 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ