Hazret-i İmam-ı Ali’nin (
RA
) lisanıyla kendisine dua olan
(2)
r
ân
às
°ûdG n
øp
e »/
fr
ôp
Ln
G »'
æ°r
ùo
?r
G n
?p
FBÉ n
ªr
°Sn
Ép
H
yani, “İsm-i Azam
olan o esma risalesinin bereketiyle beni teşettütten, peri-
şaniyetten hıfz eyle yâ Rabbi” meali, tam tamına o risale
ve sahibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle kelâm-ı meca-
zî delâlet ve İmam-ı Ali’nin (
RA
) ise gaybî işaret eder diye-
biliriz.
Hem madem
Celcelûtiye’
nin aslı vahiydir ve esrarlıdır
ve gelecek zamana bakıyor ve gaybî umur-i istikbaliyeden
haber veriyor.
Ve madem Kur’ân itibarıyla bu asır dehşetlidir ve
Kur’ân hesabıyla Risale-i Nur bu karanlık asırda ehemmi-
yetli bir hâdisedir.
Ve madem sarahat derecesinde çok karine ve emare-
lerle Risale-i Nur
Celcelûtiye’
nin içine girmiş, en mühim
yerinde yerleşmiş.
Ve madem Risale-i Nur ve eczaları bu mevkie lâyıktır-
lar ve Hazret-i İmam-ı Ali’nin (
RA
) nazar-ı takdirine ve tah-
sinine ve onlardan haber vermesine liyakatleri ve kıymet-
leri var.
Ve madem Hazret-i İmam-ı Ali (
RA
)
Siracünnur’
dan,
zahir bir surette haber verdikten sonra, ikinci derecede
perdeli bir tarzda Sözlerden, sonra Mektuplardan, sonra
Lem’alardan risalelerdeki gibi aynı tertip, aynı makam,
aynı numara tahtında kuvvetli karinelerin sevkiyle, kelâm
asır:
yüzyıl.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz Re-
sul-i Ekrem’in (asm) derslerine isti-
naden, aslı cifir ve ebcet hesabı ile
alâkalı olarak Hz. Ali (ra) tarafından
telif edilen Süryanice bir kasidedir.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
esmâ:
isimler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
gaybî:
gaybla ilgili, bilinmeyenle il-
gili.
hâdise:
olay.
hıfz:
koruma, muhafaza etme, hi-
maye etme.
İsm-i Âzam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kelâm:
söz, lafız.
kelâm-ı mecâzî:
mecazî kelime.
kıymet:
değer.
lisan:
dil.
liyakat:
layık olma, ehliyet.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
makam:
yer, değer, mevki.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mevki:
yer, makam.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nazar-ı takdir:
kıymet veren,
değer bilen, takdir eden bakış.
perişaniyet:
perişanlık, karışık
ve dağınık olma, acınacak hal-
de bulunma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
sevk:
yöneltme.
siracü’n-nur:
Nurun lambası
anlamında Risale-i Nur külliya-
tından bir eser.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tahsin:
beğenme, güzel bul-
ma.
taht:
alt.
tarz:
biçim, şekil.
tertip:
sıra, dize, düzen.
teşettüt:
dağınık olma, perişa-
niyet.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
umur-ı istikbâliye:
gelecekte-
ki işler.
vahiy:
Cenab-ı Hakkın dilediği
hükümleri, sırları ve hakikatle-
ri peygamberlere bildirmesi.
vaziyet:
durum.
ya Rabbî:
Ey her şeyi en güzel
şekilde terbiye ve idare eden
Rabb’im.
zahir:
açık, âşikar.
1.
Esma-i Hüsnan hürmetine beni perişan olmaktan koru.
S
EKİZİNCİ
Ş
UA
| 192 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ