evvelki cümle gibi
p
ó«/
ªn
ër
dG p
õj/
õn
©r
dn
G
kelimeleri ile bu asra, Sul-
tan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine ima eder.
Hem, sabık ayetlerde ise,
Resaili’n-Nur
’un ikinci ismi-
ne tevafukla işaret eden umum o ayetler, dehşetli asır
olan Hülâgû ve Cengiz asrına dahi ima ederler. Hatta o
ayetlerin hem o asra, hem bu asra imaları içindir ki, Haz-
ret-i Ali
(
RA
)
Ercuze
’sinde ve Gavs-ı Azam
(
RA
)
Kaside
’sin-
de
Resaili’n-Nur
’a kerametkârâne işaret ettikleri vakit,
hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işaret etmişler.
Üçüncüsü:
p
äÉn
ªo
?t
¶dG n
øp
e
kelimesindeki
p
äÉn
ªo
?t
¶dn
G
’ın ade-
di bin üç yüz yetmiş iki ederek, bu asrın zulümleri, zul-
metleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin
içinde bir nur daima tenvire çalışacağına ima ile Risale-i
Nur’un tenvirine remzen bakar.
Dördüncüsü:
n
¢SÉs
ædG n
êp
ôr
îo
àp
d
cümlesi diyor ki: “Bin üç
yüz kırk beşte Kur’ân’dan gelen bir nur ile insanlar ka-
ranlıklardan ışıklara çıkarılacak” Bu meal ise, bin üç yüz
kırk beşte fevkalâde tenvire başlayan
Resaili’n-Nur
’a tam
tamına cifirce, hem mealce muvafık ve mutabık olmakla,
Risale-i Nur’un makbuliyetine ima, belki remzediyor.
Beşincisi:
n
?r
«n
dp
G o
?Én
ær
dn
õr
fn
G l
ÜÉn
à`p
c y
'
ôdG
’deki
?r
«n
dp
G
kelimesi
Kur’ân’a has baktığı için hariç kalmak üzere,
rundan mahrum olma hâli.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ercûze:
Hz. Ali tarafından yazı-
lan ve istikbalden haber veren
vezinli kaside.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
Gavs-ı Azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazretle-
rinin namı.
hariç:
bir şeyin dışında kalma.
hâs:
hususî, mahsus, özel.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
ima:
işaretle anlatma, üstü ka-
palı ifade etme.
kerametkârane:
kerametli bir
şekilde, keramet gösterircesi-
ne.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mutabık:
birbirine uyan, uy-
gun.
muvafık:
uygun, münasip.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
remz:
işaret, gizli ve kapalı bir
surette ifade etme.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sabık:
geçmiş.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma .
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
umum:
bütün.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nu-
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 159 |
B
İRİNCİ
Ş
UA