(1)
p
ás
æn
`ér
dG »p
Øn
a Gho
óp
©o
°S n
øj/
òs
dG És
en
Gn
h
’deki
Gho
óp
©o
°S
kelimesi,
(2)
l
ó«/
©n
°Sn
h w
»p
?n
°T r
ºo
¡r
æp
ªn
a
’deki
l
ó«/
©n
°S
kelimesine Kur’ân sahife-
sinde tam muvazi ve mukabil gelmesi, bu tevafuka bir le-
tafet daha katar. Bu ayetin küllî ve çok geniş mana-i kud-
sîsinin cüz’iyatından Risale-i Nur Şakirtleri gibi teselliye
çok muhtaç bir cüz’îsi bu asırda, bin üç yüz elli ikide
bulunduğuna tam tamına tevafukla işaret ederek başına
parmak basıyor.
Eğer
(3)
p
ás
æn
ér
dG?p
Øn
a
kelimesinde vakfedilmezse ve
(4)
n
øj/
óp
dÉn
N
kelimesiyle rabt edilse, o vakit
ä
olmaz. Fakat daha lâtif
tesellikâr bir tevafuk olur. Çünkü,
(5)
Gho
óp
©o
°S n
øj/
òs
dG És
en
Gn
h
kai-
de-i nahviyece müptedadır,
(6)
n
øj/
óp
dÉn
N p
ás
æn
ér
dG »p
Øn
a
onun ha-
beridir. Bu haber ise, makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz kırk
dokuz adediyle, bin üç yüz kırk dokuz tarihinden beşaret-
le remzen haber verir. Ve o tarihte bulunan Kur’ân hiz-
metkârlarından bir taifenin ashab-ı cennet ve ehl-i saadet
olduğunu mana-i işarîsiyle ve tevafuk-i cifrî ile ihbar eder
ve bu tarihte Risale-i Nur Şakirtleri Kur’ân hesabına fev-
kalâde hizmetleri ve tenevvürleri ve çok mühim risalele-
rin telifleri ve başlarına gelen şimdiki musibetin, düşman-
ları tarafından ihzaratı tezahür ettiğinden, elbette bu tari-
he müteveccih ve işarî, tesellikâr bir beşaret-i Kur’âniye
en evvel onlara baktığını gösterir.
me grubu .
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihzarat:
hazırlıklar, hazırlanmalar.
işarî:
bir kelimenin açık manasına
bağlı olarak ikinci ve üçüncü dere-
cede işaret yolu ile yapılan açıkla-
ma.
kaide-i nahviye:
gramer, dilbilgisi
kaidesi.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
letafet:
latiflik, hoşluk, incelik.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
mana-yı işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mana-yı kudsî:
mukaddes mana.
mukabil:
karşılık.
musibet:
felaket, bela.
muvâzî:
paralel, birbirine denk.
mühim:
önemli, ehemmiyetli .
müpteda:
isim cümlelerinde özne.
müteveccih:
bir cihete dönen, yö-
nelen.
rapt:
bağlama, bağlanma, iliştirme
.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sahife:
sayfa.
şakirt:
talebe, öğrenci .
taife:
takım, güruh.
telif:
eser yazma.
tenevvür:
nurlanma, parlama, ay-
dınlanma.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
tesellikâr:
teselli bulan.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
tevafuk-ı cifrî:
cifirle ilgili tevafuk,
cifrî hesaba göre birbirine denklik,
uygunluk, münasebet.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
vakf:
Arapça bir kelimenin sonu-
nu harekesiz olarak okuma.
ashab-ı Cennet:
Cennet asha-
bı, Cennetlikler.
asr:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
beşaret:
müjde.
beşaret-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
müjdelemesi.
cüz’î:
az, parçaya ait olan.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şey-
ler.
ehl-i saadet:
saadete ulaşan-
lar, mutluluğu yakalayanlar,
bahtiyar olanlar.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
haber:
Arapça dilbilgisinde,
isim cümlelerinde yüklem va-
zifesi gören kelime veya keli-
1.
Saîdlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır. (Hûd Suresi: 108.)
2.
O gün insanlardan şakîler ve saîdler vardır. (Hûd Suresi: 105.)
3.
Cennettedirler.
4.
Ebedî olarak kalıcıdırlar.
5.
Saîdlere gelince...
6.
Ebedî olarak cennette kalacaklardır. (Hûd Suresi: 108.)
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 153 |
B
İRİNCİ
Ş
UA