ve istihracat-ı Kur’âniyedir. Cây-ı dikkattir ki, birinci
y
º '
M
olan Sure-i Mü’min’de
(1)
p
º«/
?n
©r
dG p
õj/
õn
©r
dG $G n
øp
e p
ÜÉn
à`p
µ`r
dG o
?j/
õr
æn
J
makam-ı cifrîsi, bazı mühim ayetler gibi, bin üç yüz yet-
mişe bakıyor. Acaba on beş yirmi sene sonra başka bir
nur-i Kur’ân zuhur mu edecek, yahut
Resaili’n-Nur
’un bir
inkişaf-ı fevkalâde ile bir fütuhatı mı olacak bilmediğim-
den, o kapıyı açamıyorum.
Yirmi Beşinci Ayet:
(2)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG n
øp
e l
?j/
õr
æn
J @y
º'
M
ayet-i kudsiyesidir. Bu
ayetin mana-i işarîsi,
Resaili’n-Nur
ile münasebeti çok
kuvvetlidir. Bir ciheti şudur ki:
Risaletü’n-Nur’un ve şakirtlerinin mesleği dört esas
üzerine gidiyor.
Birincisi
tefekkürdür; Hakîm ismine bakıyor.
Biri de
şefkattir, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki,
Rahman ve Rahîm isimlerine bakıyor.
Hem şu ayet, nasıl ki
Resaili’n-Nur
’un telif ve tekem-
mül tarihine tevafukla parmak basıyor; öyle de,
l
?j/
õr
æn
J
kelimesiyle (vakf mahalli olmadığından tenvin
nun
sayıl-
mak cihetiyle) makamı beş yüz kırk yedi olarak Sözlerin
ikinci ve üçüncü ismi olan
Resaili’n-Nur
ve
Risale-i
Nur
’un adedi olan beş yüz kırk sekiz veya kırk dokuza,
şeddeli nun, bir nun sayılmak cihetiyle, pek cüz’î ve sırlı
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i kudsiye:
Kur’ân’ın kudsî
ayeti.
cây-ı dikkat:
dikkat edilecek nok-
ta, dikkat edilecek yer veya şey;
dikkate değer.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muhtaçlık.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan, hikmet
sahibi Allah.
inkişaf-ı fevkalade:
olağanüstü
açılımlar, gelişmeler.
istihracat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’dan
farklı farklı manalar çıkarma.
mahal:
yer.
makam:
değer.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam, ci-
fir hesabına göre ulaşılan netice,
sayı değeri.
mana-yı işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nur-i Kur’ân:
Kur’ân-ı Kerîm’in nu-
ru, aydınlığı, ışığı.
Rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
Rahman:
sonsuz merhamet sahi-
bi ve şefkatle bütün varlıkları rızık-
landıran Allah.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi, Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince ya-
nı.
Sure-i Mü’min:
Mü’min suresi.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız merha-
met.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
tekemmül:
olgunlaşma, ke-
male erme, mükemmelleşme.
telif:
eser yazma.
tenvin:
Arapça bir kelimenin
sonunu nun gibi okutmak
üzere konulan işaret; kelime-
nin sonuna iki üstün (en), iki
esre.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
vakf:
Arapça bir kelimenin so-
nunu harekesiz olarak okuma.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma.
1.
Bu Kur'ân, kudreti herşeye galip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah tarafından indiril-
miştir. (Zümer Suresi: 1.)
2.
Bu kitap, kudreti herşeye galip olan, ilmi herşeyi kuşatan Allah tarafından indirilmiştir.
(Mü'min Suresi: 2.)
B
İRİNCİ
Ş
UA
| 150 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ