(1)
p
ÜÉn
à`p
µ`r
dG o
äÉn
j'
G n
?r
?p
J
cümle-i kudsiyesi makam-ı cifrîsi olan
bin üç yüz on altı veya yedi ederek aynen tam tamına o
bin üç yüz on altı tarihine tevafukla işaret ettiği gibi,
(2)
p
¿'
Gr
ôo
?r
dG o
äÉn
`j'
G n
?r
?p
J ¢Bùn
W
ayeti dahi aynen bin üç yüz on altı
ederek, o bin üç yüz on altı tarihine tevafukla işaret eder.
Güya, nasıl ki Asr-ı Saadette Kur’ân’daki iman hakikatle-
rine alâmetler, deliller ve o Kitab-ı Mübin’in davalarına
bürhanları ve hüccetleri gözlere de göstermek manasın-
da tekrar ile
@ p
ÜÉn
à`p
µ
r
dG o
äÉn
`j'
G n
?r
?p
J @ p
¿'
Gr
ôo
?r
dG o
äÉn
`j'
G n
?r
?p
J
(3)
p
ÜÉn
à`p
µ`r
dG o
äÉn
`j'
G n
?r
?p
J
fermanlarıyla Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan ilânat yapıyor.
Öyle de, bu dehşetli asırda dahi bir mana-i işarîsiyle o
ayat-ı Furkaniyenin bürhanları ve hakkaniyetinin alâmet-
leri ve hakikatlerinin hüccetleri ve hak kelâmullah oldu-
ğuna delilleri olan
Resaili’n-Nur
’a mana-i işarîsiyle alâ-
met ve bürhan ve emare ve delil manasıyla âyâtın ayet-
leri diye tekrar ile
(4)
p
ÜÉn
à`p
µ`r
dG o
äÉn
`j'
G n
?r
?p
J
ferman ederek na-
zar-ı dikkati Kur’ân hesabına bu asra ve bu asırdaki
Re-
saili’n-Nur
’a çeviriyor itikat ediyorum. Evet her bir cihet-
le ayn-ı şuur olan âyât-ı Kur’âniyenin böyle yirmi vecih-
le ve yirmi parmakla aynı şeye müttefikan işaretleri tas-
rih derecesinde bana kanaat veriyor. Benim kanaatime
iştirak etmeyen bu ittifaka ne diyecek ve ne diyebilir?
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
ferman:
emir, buyruk.
güya:
sanki.
hâk:
doğruluk, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk, hak ve doğruluktan ayrıl-
mama.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hüccet:
delil.
ilânât:
ilânlar.
iman:
inanç, itikat.
iştirak:
katılma, ortak olma.
itikat:
kesin inanma, iman.
ittifak:
birleşme, birlik oluşturma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
Kelâmullah:
Allah’ın kelâmı,
Kur’ân-ı Kerîm.
Kitab-ı Mübin:
kâinattaki olayları
cereyan ettiren Allah’ın kudretine
ait nizam ve intizam esaslarını, ka-
nunlarını ihtiva eden manevî ki-
tap; kudret kitabı.
Kur’ân-ı Mucizül Beyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’an.
mana-yı işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
müttefikan:
ittifak ederek, hep
beraber, birlikte.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
Nisâ:
Kur’ân-ı Kerîm’in 4. suresi.
Medine’de nazil olmuştur. 176
ayettir.
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
tasrih:
açıkça ifade ederek şüphe
ve tereddütleri silme.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
vecih:
cihet, yön.
Yunus:
Kur’ân-ı Kerîm’in 10. sure-
sidir. Mekke’de (40, 94, 95 ve 96.
ayetleri Medine’de) nazil olmuştur.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si, düzenli ve dengeli oluş.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
asr:
yüzyıl.
Asr-ı Saadet:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (asm) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lunduğu devir.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayat-ı Furkaniye:
hak ile batılı
ayıran Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
ayn-ı şuur:
tam şuurluluk.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cihet:
yön.
cümle-i kudsiye:
mukaddes
ve mübarek cümle.
dava:
iddia.
1.
Bu (hikmetle dolu) kitabın âyetleridir. (Yunus Suresi: 1.)
2.
Tâ sîn. Bu yüce Kur’an’ın âyetleridiri. (Neml Suresi: 1.)
3.
Bu (hikmetle dolu) kitabın âyetleridir. (Yunus Suresi: 1.) • Bu ap açık kitabın âyetleridir. (Yu-
suf Suresi: 1.) • Bu, yüce Kur’ân’ın ayetleridir. (Neml Suresi: 1.)
4.
Bu ap açık kitabın âyetleridir. (Yusuf Suresi: 1.)
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 141 |
B
İRİNCİ
Ş
UA