aleyhinde teraküm eden Avrupa itirazları ve evhamları
âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir
kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı. Bu şübehatı ve iti-
razları bu zamanda def eden başta Risalei’n-Nur ve şa-
kirtleri göründüğünden, bu ayet bu asra da baktığından,
Risalei’n-Nur ve şakirtlerine remzen bakmakla beraber,
ulema-i müteahhirînin mezhebine göre
(1)
*G s
’p
G
’da vak-
fedilmez. O halde makam-ı cifrîsi aynen
(2)
?'
¨r
£n
«n
d n
¿Én
°ùr
fp
’r
G s
¿p
G
’nın makamı gibi bin üç yüz kırk dört ederek,
Resaili’n-
Nur
ve şakirtlerinin meydan-ı mücahede-i maneviyeye
atılmaları tarihine tam tamına tevafukla, onları da bu
ayetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor. Hem haşrin en
kuvvetli ve parlak bir bürhanı olan Onuncu Sözün etra-
fa yayılması tarihine ve Kur’ân’ın kırk vecihle mu’cize ol-
duğunu beyan eden Yirmi Beşinci Sözün iştiharı hengâ-
mına, hem
»'
¨r
£n
«n
d n
¿Én
°ùr
fp
’r
G s
¿p
G
adedine tam tamına teva-
fukla bakar. Eğer mezheb-i selef gibi
*G s
’p
G
da vakfolsa,
o halde
(3)
r
ºo
¡r
æp
e p
ºr
?p
©r
dG »p
a n
¿ƒo
îp
°SGs
ôdn
G
’deki şeddeli
Q
iki
Q
sa-
yılsa bin üç yüz altmış küsur ederek, Risaletü’n-Nur Şa-
kirtlerinin bundan on beş yirmi sene sonraki rasihâne ve
muhakkikane olan ilimlerine ve imanlarına remzen bak-
tığı gibi, şeddeli
Q
asıl itibariyle bir
?
bir
Q
sayılsa bin iki
yüz on iki ederek, bundan bir buçuk asır evvel Mevlâna
Halid Zülcenaheyn’in Hindistan’dan getirdiği parlak bir
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
beyan:
açıklama; izah; anlatma
bürhan:
delil.
evham:
olmayan birşeyi olur zan-
nı ile meraklanmak, vehimler, ku-
runtular
fennî:
fenne ilgili ve fene ait. Müs-
bet ilme dayanan
şakirt:
talebe
şübehat:
şüpheler
haşr:
insanların öldükten son-
ra tekrar diriltilip bir yerde
toplanmaları
harîm-i kudsî:
kutsal olan,
herkesin girmesine izin veril-
meyen yerler.
hengâm:
zaman, an.
iştihar:
meşhur olma, tanın-
ma, ün alma
makam-ı cifrî:
cifre ait ma-
kam, cifir hesabına göre ulaşı-
lan netice, sayı değeri.
meydan-ı mücahede-i mane-
viye:
manevi cihad meydanı.
mezheb-i selef:
önceden bu-
lunan mezhepler.
mu'cize:
olağanüstü olay.
muhakkikane
: gerçeği araştı-
ran birine yakışır bir halde.
rasihâne:
sağlamca, sağlam
olarak.
remzen:
işaret yoluyla, remiz
ile
teraküm:
birikme, yığılma,
toplanma.
tevafuk:
uygun gelmek
ulema-i müteahhirîn:
son za-
manlarda yetişen büyük alim-
ler.
vakf:
durak
1.
Allah’tan başka.
2.
Şüphesiz ki insan azgınlaşır. (Alâk Suresi: 6.)
3.
Derinleşenler.
B
İRİNCİ
Ş
UA
| 132 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ