sayılmazsa bin üç yüz elli bir tarihini, eğer şeddeli
¿
, asıl
itibarıyla bir
?
, bir
¿
sayılsa yine bin üç yüz otuz bir tari-
hini ve Harb-i Umumî afetinin feryad ü fizar içindeki yan-
gınını göstererek cehennem ateşinde zefir ve şehik eden
ehl-i şekavetin azabını haber verip, ehl-i imanı fitnelere
düşüren şakîlerin hem dünyada, hem ahirette cezalarına
işaret eder. Aynen öyle de, bu asra da zahiren bakan, es-
rarlı olan Sure-i
(1)
p
êho
ôo
Ñr
dG p
äGn
P p
ABÉ n
ªs
°ùdGn
h
’den şu ayetin
Gƒo
Hƒo
àn
j r
ºn
d s
ºo
K p
äÉn
æp
er
D
ƒo
ªr
dGn
h n
Ú/
æp
er
D
ƒo
ªr
dG Gƒo
æn
àn
a n
øj/
òs
dG s
¿p
G
(2)
p
?j/
ôn
ër
dG o
ÜGn
òn
Y r
ºo
¡n
dn
h n
ºs
æ`n
¡n
L o
ÜGn
òn
Y r
ºo
¡n
?n
a
ifadesi gibi hem İstanbul’un iki harik-ı kebîri, hem Harb-i
Umumînin dehşetli yangınını cehennem azabı gibi o fit-
nenin bir cezasıdır diye işaret eder.
Elhasıl:
Bu ayet her asra baktığı gibi bu asra daha ziya-
de nazar-ı dikkati celb etmek için cifirce bu asrın üç dört
devresinin tarihlerine ve hâdiselerine işaret ve manasının
suretiyle ve tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyetlerine ve
vaziyetlerine ima eder.
Sabri’nin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o
mektubun manevî tesiriyle bu ayeti ve
(3)
Ék
àr
«n
e n
¿Én
c r
øn
en
hn
G
ayetiyle beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur
bu derece kuvvetli işaret-i Kur’âniyeye ve şakirtleri bu
afet:
belâ, musibet, büyük felâket.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aısr:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
azap:
eziyet, işkence; büyük sıkın-
tı, şiddetli acı.
celp:
çekme, kendine çekme.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya si-
yaset hareketi.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme da-
ir işaretler çıkarmak ilmî.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i iman:
inananlar.
ehl-i şekavet:
İslâmiyet’in yasak-
ladığı kötülükleri ve rezaletleri iş-
leyen kimse.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
evvel:
önce.
feryad ü fîzar:
yüksek sesle bağı-
rıp haykırmak, imdat istemek.
feryat:
haykırma, çığlık.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk.
hâdise:
olay.
Harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
harik-ı kebir:
büyük yangın.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
işaret-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
işareti.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl oldu-
ğu, nitelik.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakî:
Allah’ın rızasından ve
ahiret mutluluğundan yoksun
kimse.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şehîk:
nefesi çekerken ses
verme, hıçkırık.
tarz-ı ifade:
ifade tarzı, söyle-
yiş, anlatış şekli.
tesir:
etki.
vaziyet:
durum.
zahiren:
görünüşte.
zefir:
göğüs geçirme.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Yemin olsun burçlarla dolu gökyüzüne. (Büruc Suresi: 1.)
2.
Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara eziyet eden, sonra tevbe de etmemiş olan kimse-
ler için cehennem azabıyla beraber bir başka yangın azâbı daha vardır. (Büruc Suresi: 10.)
3
. Ölü olan kimse… (En'am Suresi: 122.)
B
İRİNCİ
Ş
UA
| 126 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ