besmele-i hayatıdır ve tarih-i velâdetinin birinci senesidir.
Eğer şeddeli
?
, iki
?
ve
¿
bir sayılsa, o vakit bin üç yüz
yirmi dörtte Hürriyetin ilânı hengâmında mücahede-i ma-
neviye ile tezahür eden Risalei’n-Nur Müellifinin görün-
mesi tarihidir.
Dördüncü Ayet-i Meşhure:
(1)
»/
fÉn
ãn
ªr
dG n
øp
e Ék
©r
Ñn
°S n
?Én
ær
«n
J'
G r
ón
?n
dn
h
ayetidir. Şu cümle Kur’ân-ı
Azîmüşşan’ı ve Fatiha Suresi’ni müsenna senasıyla ifade
ettiği gibi, Kur’ân’ın müsenna vasfına lâyık bir bürhanı ve
altı erkân-ı imaniye ile beraber hakikat-i İslâmiyet olan
yedi esası, Kur’ân’ın seb’a-i meşhuresini parlak bir suret-
te ispat eden ve
(2)
»/
fÉn
ãn
ªr
dG n
øp
e Ék
©r
Ñn
°S
nuruna mazhar bir âyi-
nesi olan Risalei’n-Nur’a cifirce dahi işaret eder. Çünkü,
(3)
»/
fÉn
ãn
ªr
dG n
øp
e Ék
©r
Ñn
°S n
?Én
ær
«n
J'
G
makam-ı ebcedîsi bin üç yüz otuz
beş adediyle Risalei’n-Nur’un fatihası olan
İşaratü’l-İ’caz
tefsirinin Fatiha Suresi’yle el-Bakara Sures’inin başına ait
kısmı basmakla intişar tarihi olan bin üç yüz otuz beş ve-
ya altıya tevafukla, remzî bir perdeden ona baktığına bir
emaredir.
Beşinci Ayet:
(4)
p
¢SÉs
ædG »p
a /
¬p
H À/
ûr
ªn
j Gk
Qƒo
f o
¬n
dÉn
ær
?n
©n
Ln
h o
?Ér
«n
æn
«r
Mn
Én
a Ék
àr
«n
e n
¿Én
c
r
øn
en
hn
G
’dir. Bu ayetin remzi lâtiftir. Çünkü hem kuvvetli müna-
sebet-i maneviye ile, hem cifirle efrad-ı kesîresi içinde
mak ilmî.
cihad:
düşmanla savaşma.
cihad:
düşmanla savaşma.
efrad-ı kesire:
çok kişiler.
emare:
alâmet, nişan, eser, ipucu,
belirti, karine.
erkân-ı sualiye:
.
fatiha:
başlama, giriş.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakikat-ı İslâmiyet:
İslâmiyet’in
aslı, esası, gerçeği.
haşiye:
dipnot.
hengâm:
zaman, sıra.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
itimat:
dayanma, güvenme.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
lisan:
dil.
makam-ı ebcedî:
ebcetle ilgili ma-
kam, ebcedî mana, ebcedî hesap.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mücahede-i maneviye:
manevî
olarak yapılan cihat.
müellif:
eser telif eden, yazan.
münasebet-i manevîye:
manevî
münasebet, yakınlık, irtibat.
müsenna:
iki şahsa veya iki nes-
neye delâlet eden kelime.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
remiz:
işaret, gizli ve kapalı bir su-
rette ifade etme.
remzî:
remizli, işaretli olarak.
seb’a-i meşhure:
meşhur yedi; altı
imanî rükün ile beraber hakikat-ı
İslâmiyet olan Kur’ân’ın meşhur
yedi esası.
sena:
methetme, övme.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki defa
okunması gereken bir harfin üzeri-
ne konulan ve o harfi iki defa oku-
tan işaret.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içine
alacak şekilde anlatma.
tarih-i veladet:
doğum tarihi.
tefsîr:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıklamak
maksadıyla yazılan kitap.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
tilmiz:
öğrenci, talebe.
vasıf:
sıfat.
Alâk:
Kur’ân-ı Kerîm’in 96. su-
resi. İkra Suresi de denilir.
Mekke’de nazil olmuştur. 19
ayettir.
Ankebut:
Kur’ân-ı Kerîm’in 29.
suresi. Mekke’de (1 ve 11.
ayetleri Medine’de) nazil ol-
muştur. 69 ayettir.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
ayet-i meşhure:
meşhur ayet.
âyine:
ayna.
besmele-i hayat:
hayata geliş,
hayatın başlangıcı.
beyanat-ı methiye:
övgü dolu
beyanlar, övgü beyanları.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
1.
And olsun ki Biz sana, her zaman tekrarlanan yedi âyetli Fâtiha’yı verdik. (Hicr Suresi: 87.)
2.
Tekrarlanan yedi ayeti…
3.
Biz sana, her zaman tekrarlanan yedi âyetli Fâtiha’yı verdik. (Hicr Suresi: 87.)
4.
Ölü iken îman ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yolda yürü-
yen kimse… (En’am Suresi: 122.)
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 121 |
B
İRİNCİ
Ş
UA