Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 113

Yani, nur-i İlâhînin veya nur-i Kur’ânînin veya nur-i
Muhammedînin (
ASM
) misali şu
l
ìÉn
Ñ°r
üp
e Én
¡«/
a m
Iƒ'
µ°r
ûp
e
’dur.
Makam-ı cifrîsi dokuz yüz doksan sekiz olarak, aynen
Risaletü’n-Nur
–şeddeli nun iki nun sayılmak cihetiyle–
tam tamına tevafukla ona işaret eder.
• İkinci cümlesi
(1)
o
ón
bƒo
j w
…u
Qo
O l
Ön
cr
ƒn
c Én
¡s
`fn
Én
c o
án
LÉn
Lt
õdn
G
’dur.
Yirmi Sekizinci Lem’ada tafsilen beyan edildiği gibi,
İmam-ı Ali
(
RA
)
Kaside-i Celcelûtiyesinde sarahat derece-
sinde
Risalei’n-Nur
’a bakarak ve ona işaret ederek demiş:
(2)
Gk
Qƒo
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H »/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
Ben tahmin ediyorum ki, İmam-ı
Ali’nin
(
RA
)
bu işareti, bu cümle-i Nuriyenin remzinden
mülhemdir. Bu cümle-i ayetin makamı, beş yüz kırk altı
edip, Risale-i Nur’un adedi olan beş yüz kırk sekize gayet
cüz’î ve sırlı iki farkla tevafuk noktasından işaret ettiği gi-
bi, remzî bir manasıyla tam bakıyor.
• Üçüncü cümlesi
(3)
m
In
ôn
én
°T r
øp
e
’dir. Eğer
m
In
ôn
én
°T r
øp
e
’deki
I
vakıflarda gibi
g
sayılsa, beşyüz doksan sekiz ederek,
tam tamına
Resaili’n-Nur
ve
Risalei’n-Nur
adedi olan beş
yüz doksan sekize tevafukla beraber,
(4)
l
º«/
µ`n
M m
¿Én
br
ôo
a r
øp
e
’in
adedine yine sırlı birtek farkla, tevafuk-i remzî ile, hem
Resaili’n-Nur
’u efradına dâhil eder, hem yine
Risalei’n-Nur
’un şecere-i mübareki Furkan-ı Hakîm
olduğunu gösterir.
mülhem:
ilham olunmuş.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nur-i İlâhî:
Allah’ın verdiği nur.
nur-i Kur’ânî:
Kur’ân-ı Kerim’in
nuru, aydınlığı, ışığı.
nur-i Muhammedî:
Hz. Muham-
med’in nuru, ışığı.
remz:
işaret, gizli ve kapalı bir su-
rette ifade etme.
remzî:
remizli, işaretli olarak.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
sır:
gizli hakikat.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şecere-i mübareke:
mübarek,
kutlu ağaç; mübarek sülâle, silsile.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki defa
okunması gereken bir harfin üzeri-
ne konulan ve o harfi iki defa oku-
tan işaret.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde, uzun
uzadıya, ayrıntılı olarak.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
tevafuk-i remzî:
remizle, işaretle
ilgili tevafuklar, uygunluklar. remiz
derecesindeki uygunluk ve müna-
sebettarlık.
vakf:
Arapça bir kelimenin sonu-
nu harekesiz olarak okuma.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
cihet:
yön, sebep, vesile.
cümle-i ayet:
ayet cümlesi.
cümle-i Nuriye:
Nur ayetine
ait cümle, nura ait cümle.
cüz’î:
küçük, az.
dâhil:
girme, içinde olma.
efrat:
fertler.
Furkan-ı Hakîm:
doğruyu
yanlıştan ayıran hikmetli
Kur’ân.
gayet:
son derece.
kandil:
lamba.
Kaside-i Celcelûtiye:
Hz.
İmam-ı Ali’nin Hz. Peygambe-
rin derslerine istinaden kale-
me aldığı ve aslı cifir ve ebcet
hesabı ile alâkalı olarak telif
edilen Süryanice kaside.
makam:
değer, ölçü.
makam-ı cifrî:
cifre ait ma-
kam, cifir hesabına göre ulaşı-
lan netice, sayı değeri.
misal:
benzer, örnek.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
1.
Cam fanus ise inci gibi parlayan bir yıldıza benzer. (Nur Suresi: 35.)
2.
Benim yıldızımı nur ile parlat.
3.
Bir ağaçtan. (Nur Suresi: 35.)
4.
Furkan-ı Hakîm’den.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 113 |
B
İRİNCİ
Ş
UA
1...,103,104,105,106,107,108,109,110,111,112 114,115,116,117,118,119,120,121,122,123,...560
Powered by FlippingBook