Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 104

tabakası da, mana-i işarî ve remzîdir. Ve o mana-i işarî
de, bir küllîdir; her asırda cüz’iyatları var. Ve Risale-i Nur
dahi, bu asırda o mana-i işarî tabakasının külliyetinde, bir
ferttir. “ Ve o ferdin, kasten bir medar-ı nazar olduğuna
ve ehemmiyetli bir vazife göreceğine, eskiden beri ulema
beyninde bir düstur-i cifrî ve riyazî ile, karineler, belki hüc-
cetler gösterilmiş iken, Kur’ân’ın ayetini veya sarahatini,
değil incitmek; belki i’caz ve belâgatine hizmet ediyor.
Bu nevi işarat-ı gaybiyeye itiraz edilmez. Ehl-i hakika-
tin nihayetsiz işarat-ı Kur’âniyeden had ve hesaba gelme-
yen istihraçlarını inkâr edemeyen, bunu da inkâr etme-
meli ve edemez.
Amma benim gibi ehemmiyetsiz bir adamın elinde
böyle ehemmiyetli bir eserin zuhur etmesini istiğrap ve
istib’ad edip, böyle itiraz eden zat, eğer buğday tanesi ka-
dar çam çekirdeğinden dağ gibi çam ağacını halk eyle-
mek azamet ve kudret-i İlâhiyeye delil olduğunu düşünse,
elbette bizim gibi acz-i mutlak, fakr-ı mutlakta, ihtiyac-ı
şedit zamanında, böyle bir eserin zuhuru, “Vüsat-i rah-
met-i İlâhiyeye delildir” demeye mecbur olur.
Ben, sizi ve muterizleri, Risale-i Nur’un şerefi ve haysi-
yetiyle temin ediyorum ki; bu işaretler ve evliyanın imalı
haberleri, remizleri, beni daima şükre ve hamde ve kusur-
larımdan istiğfara sevk etmiş. Hiçbir vakitte, hiçbir daki-
ka nefs-i emmareme medar-ı fahir ve gurur olacak bir
enaniyet ve benlik vermediğini, size, bu yirmi senelik ha-
yatımın gözünüz önünde tereşşuhatıyla ispat ediyorum.
acz-i mutlak:
mutlak zayıflık, güç-
süzlük.
azamet:
büyüklük.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı ve
tesirli ifade; bir şeyde saklı bulu-
nan derin anlam.
beyn:
arasında.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şeyler.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
düstur-i cifrî:
cifir kaidesi, kuralı.
düstur-i riyazî:
matematik kaide-
si.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i hakikat:
hakikati arzulayan-
lar, gerçeği bulup onun peşinden
gidenler; Allah adamı.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
evliya:
veliler, Allah dostları.
fakr-i mutlak:
sonsuz fakirlik, tam
muhtaçlık, mutlak çaresizlik, yok-
sulluk.
had ve hesaba gelmeme:
sayısız
ve sınırsız olma.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek bildir-
me.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hüccet:
delil.
icaz:
sözü kısa söyleme, kısa fakat
yeterli ifade etme.
ihtiyac-ı şedit:
çok şiddetli ihtiyaç,
şiddetli muhtaç oluş.
istib’ad:
akıldan uzak görme, yak-
laştıramama.
istiğfar:
tevbe etme, Allah’tan gü-
nahlarının bağışlanmasını isteme.
istiğrap:
garip bulmak, şaşırmak
ve hayret etmek.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkar-
ma, sonuç çıkarma, mana çıkar-
ma.
işarat-ı gaybiye:
gaypla ilgili işa-
retler; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafından gayba ait veri-
len haberler, işaret yolu ile yapılan
açıklamalar.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
retleri.
itiraz:
kabul etmediğini belirtip
karşı çıkma.
karine:
delil.
kasten:
bile bile, isteyerek, kasıtlı
olarak.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kudreti,
Allah’ın kudretiyle yaptığı işler, fiil-
ler, tasarruflar.
küllî:
umumî, genel.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
mana-yı işarî:
yazı ve işaret-
lerle ifade edilen mana.
mana-yı remzî:
işaretlerle an-
latılmak istenen mana.
medar-ı fahir:
övünme sebe-
bi.
medar-ı gurur:
gururlanma
sebebi.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
muteriz:
itiraz eden, karşı çı-
kan, itirazcı.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah işlerin yapılmasını
emreden nefis.
nevî:
çeşit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delalet
eden işaret ve şekil.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
sevk:
yöneltme.
şeref:
manevî büyüklük, yü-
celik, onur.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile Al-
lah’ı hamd etme.
tabaka:
derece, kat.
temîn:
şüpheyi giderme, sağ-
lamlaştırma.
tereşşuhat:
damlamalar, sı-
zıntılar.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vazife:
görev.
vüs’at-i rahmet-i İlâhiye:
Ce-
nab-ı Hakk’ın rahmet ve mer-
hametinin genişliği, büyüklü-
ğü.
zat:
kişi, şahıs.
zuhur:
ortaya çıkma.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 104 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,94,95,96,97,98,99,100,101,102,103 105,106,107,108,109,110,111,112,113,114,...560
Powered by FlippingBook