(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Ben, senin içtihadında hatâ var diyenlere ve ispat
edenlere teşekkür edip ruhucanla minnettarım. Fakat,
şimdiye kadar o içtihadımı tamamıyla kanaatle tam tas-
dik edenler, binler ehl-i iman ve onlardan çokları ehl-i
ilim tasdik ettikleri ve ben de dehşetli bir zamanda kudsî
bir teselliye muhtaç olduğum bir hengâmda, sırf ehl-i
imanın imanını Risale-i Nur ile muhafaza niyet-i halisa-
sıyla ve Necmeddin-i Kübra, Muhyiddin-i Arabî gibi bin-
ler ehl-i işarat gibi cifrî ve riyazî hesabıyla beyan edilen
bir müjde-i işariye-i Kur’âniyeyi kendine gelen bir kana-
at-i tamme ile, hem mahrem tutulmak şartıyla beyan et-
tiğim ve o içtihadımda en muannit dinsizlere de ispat et-
meye hazırım dediğim halde beni gıybet etmek, dünya-
da buna hangi mezheple fetva verilebilir, hangi fetvayı
buluyorlar? Ben her şeyden vazgeçerim, fakat adalet-i
İlâhiyenin huzurunda bu dehşetli gıybete karşı hakkımı
helal etmem. Titresin! Bütün sadatın ceddi olan Fahr-i
Âlem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnet-i seniyesini mu-
hafaza için hayatını ve her şeyini feda eden bir mazlu-
mun şekvası, elbette cevapsız kalmayacak.
İllâ bir şart ile helâl edebilirim ki: Bu ramazan-ı şerifte
bana ve halis kardeşlerime verdiği endişe ve telâşı, hak-
perestlik damarıyla, büyüklere lâyık ulüvv-i cenapla, ena-
niyet-i taassupkârânesini hakikate ve insafa feda edip ta-
mire çalışmasıdır; müşfik ve munsıf bir hoca tavrıyla,
tan taviz vermeyen ve ayrılma-
yan.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hemze:
elif yerine kullanılan işa-
ret, elif, vav, ye ve he üzerine ko-
nulan kısa okutma işareti.
hengâm:
zaman, sıra.
hidayet: doğru olan, hak olan:.
içtihat:
din âlimlerinin şer’î esaslar
dahilinde Kur’ân ve sünnete uy-
gun şekilde bir konuda fikir ortaya
koymaları, hüküm vermeleri.
işarî:
bir kelimenin açık manasına
bağlı olarak ikinci ve üçüncü dere-
cede işaret yolu ile yapılan açıkla-
ma.
kaideten:
kaide ve hükümlere gö-
re, kurala uygun olarak.
kanaat-i tamme:
tam kanaat. ke-
sin, şüphe edilmeyen düşünce, fi-
kir.
mana-yı zahirî:
zahire ait mana,
açık mana, görünen mana.
medde:
med işareti, Kur’ân-ı Ke-
rîm’de üzerine konduğu elifi uza-
tarak okutan işaret.
mefhum-ı kelâm:
kelimenin ifade
ettiği mana, sözün manası.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mukaddemat:
başlangıçlar.
munsıf:
insaf eden, insaflı.
murâd:
maksat, meram.
müjde-i işariye-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın işaret yoluyla müjdesi.
münhasır: sınırlanmış, sınırlı.
müşfik: şefkatli, merhametli, sev-
gi ve ilgi gösteren.
niyet-i halisa:
halis olan niyet, her
türlü hileden, riyadan, kötülükten
uzak olan niyet, samimî olan gaye.
riyazî:
hesapla, matematikle ilgili,
riyaziyeye ait.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve canla.
sâdât:
seyyidler, Hz. Muham-
med’in neslinden gelenler.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti; yük-
sek hâl, söz, tavır ve tasvipleri.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
ulüvv-i cenap:
âlicenaplık, cö-
mertlik, büyüklük.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
vakf:
durak.
adalet-i İlâhîye:
Allah’ın ada-
leti, İlâhî adalet.
Aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
cedd:
dede, büyük baba, ata.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cüz’î:
küçük, az.
dahil:
girme, içinde olma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delâlet-i zımnî:
gizli, remizli
işaret.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamları.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i işârât:
Kur'ân'ın işaretleri
ile uğraşan ilim ehli.
ehl-i velâyet:
velî olanlar;
erenler, Allah’ın dostluğunu
kazananlar, velîlik sıfatını taşı-
yanlar.
enaniyet-i taassupkârane:
gurur ve kibirden meydana
gelen tutuculuk.
Fahr-i Alem:
âlemin övüncü,
âlemin kendisiyle övündüğü
Peygamberimiz (asm).
fetva:
İslâm’da bir mesele
hakkında dinî meselelere tam
vâkıf yetkili kimseler tarafın-
dan verilen şer’i hüküm.
hakperest:
doğruluk ve hak-
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 97 |
M
ÜHİM
P
ARÇALAR