KARADAĞ’IN BİR MEYVESİ
Aziz Kardeşlerim,
Bu defa mektup yerine bu meyveyi gönderiyoruz.
Bir ayetin mana-i işarîsinin külliyetinden bir ferdi: Hür-
riyetten bu ana kadardır, Teşrin-i Sani otuzuncu gün, bin
üç yüz elli sekizde Karadağ başına çıkıyordum. “İnsanla-
rın, hususan Müslümanların bu teselsül eden helâketleri
ve hasaretleri ne vakitten başladı, ne vakte kadar?..” ha-
tıra geldi. Birden her müşkülümü halleden Kur’ân-ı Mu’ci-
zülbeyan, Sure-i
p
ôr
°ün
©r
dGn
h
’yi karşıma çıkardı, “Bak!” dedi;
baktım.
Her asra hitap ettiği gibi, bu asrımıza daha ziyade bakan
(1)
m
ôr
°ùo
N»/
Øn
d n
¿Én
°ùr
fpp
’r
G s
¿p
G@p
ôr
°ün
©r
dGn
h
ayetindeki
m
ôr
°ùo
N?/
Øn
d n
¿Én
°ùr
fp
’r
G s
¿p
G
makam-ı cifrîsi bin üç yüz yirmi dört edip hürriyet inkılâ-
bıyla başlayan tebeddül-i saltanat ve Balkan ve İtalyan
Harbleri ve Birinci Harb-i Umumî mağlûbiyetleri ve mu-
ahedeleri ve şeair-i İslâmiyenin sarsılmaları ve bu memle-
ketin zelzeleleri ve yangınları ve İkinci Harb-i Umumînin
zemin yüzünde fırtınaları gibi semavî ve arzî musibetlerle
hasaret-i insaniye ile
m
ôr
°ùo
N »/
Øn
d n
¿Én
°ùr
fp
’r
G s
¿p
G
ayetinin bu asra
dahi bir hakikati, maddeten aynı tarihiyle gösterip, bir
lem’a-i i’cazını gösteriyor.
(2)
p
äÉn
ëp
dÉs
°üdG Gƒo
?p
ªn
Yn
h Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG s
’p
G
ise makam-ı cifrisi
ahirdeki
ä
beş sayılır, şedde sayılır, bin üç yüz elli sekiz
mana-yı işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
muahede:
iki veya daha çok dev-
let arasında akdedilen anlaşma,
antlaşma.
musibet:
felaket, bela.
müşkül:
güçlük, zorluk.
semavî:
semaya ait, gökten gelen.
şeair-i İslâmiye:
İslâm’a ait işaret-
ler, İslâm’a sembol olmuş iş ve
ibadetler.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki defa
okunması gereken bir harfin üzeri-
ne konulan ve o harfi iki defa oku-
tan işaret.
tebeddül-i saltanat:
saltanatın
değişmesi, hakimiyetin değişmesi.
teselsül:
zincirleme, silsile halinde
birbirini takip etme.
teşrin-i sani:
Kasım ayı.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zemin:
yer.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
ahir:
son.
arzî:
yerle ilgili, yere ait.
asr:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
hakikat:
gerçek, esas.
hall:
çözme, karışık bir mese-
leyi şüphe edilmeyecek dere-
cede açıklama.
Harb-i Umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
harp:
savaş.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
hasaret-i insaniye:
insana ait
zarar, insanın zararı.
helâket:
yıkılma, mahvolma.
hitap:
söz söyleme, topluluğa
veya birisine karşı konuşma.
hususan:
bilhassa, özellikle.
inkılâp:
değişme, dönüşüm,
köklü değişme.
Kur’ân-ı Mucizül Beyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan
Kur’an.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
lem’a-i i’caz:
acze düşüren pa-
rıltı, mu’cizelik parıltısı.
maddeten:
madde ve cisim
olarak.
mağlûbiyet:
yenilgi, yenilme.
makam-ı cifrî:
cifre ait ma-
kam, cifir hesabına göre ulaşı-
lan netice, sayı değeri.
1.
Yemin olsun asra. İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr Sûresi: 1-2.)
2.
Ancak îman eden, güzel işler yapanlar müstesnâ… (Asr Sûresi: 3.)
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 85 |
M
ÜHİM
P
ARÇALAR