hâl-i alem ilcaatında en mühim mesele, hayat ve şeriat
göründüğünden, o zat şimdi olsa da, üç meseleyi birden
umum ruy-i zeminde vaziyetlerini değiştirmek nev-i be-
şerdeki cari olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, her-
hâlde en azîm meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas
yapmayacak; tâ ki iman hizmeti saffetini umumun naza-
rında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıl-
larında o hizmet başka maksatlara alet olmadığı tahak-
kuk etsin.
Hem de, yirmi seneden beri tahripkar eşedd-i zulüm
altında o derece ahlak bozulmuş, o derece metanet ve
sadâkat kaybolmuş ki; ondan, belki yirmiden birisine iti-
mad edilmez. Bu acib halata karşı çok fevkalâde sebat ve
metanet ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır. Yoksa akim ka-
lır, zarar verir.
Demek, en halis ve en selametli ve en mühim ve en
muvaffakıyetli hizmet, Risaletün-Nur Şakirtlerinin çalış-
tıkları daire içindeki kudsî hizmettir.
Her ne ise, şimdilik bu meseleye bu kadar yeter.
Said Nursî
* * *
HÜSREV’İN MEKTUBUNDAN BİR FIKRADIR
Evet, Üstadım, gözümüzle görüyoruz ki: Ehl-i tarikat,
bid’alara dayanamamışlar; hem girmişler, içinden çıkamı-
yorlar, hem salikleri ondan bir ikiye inmiş. Hem onlar da
itiraf ediyorlar ki: Zevklerinden, cezp edici güzelliklerinden
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdetullah:
Allah’ın tabiata koydu-
ğu yaratılışa ait kanunlar.
akim:
neticesiz, sonu yok, başarı-
sız.
avam:
kültürlü, yüksek tabakadan
olmayan; cahil halk tabakası.
azîm:
büyük.
bid’a:
dinin aslına uymayan adet
ve uygulamalar.
cari:
cereyan eden, akan, işleyen.
cezp:
kendine doğru çekme, çekil-
me.
Ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kalbini
dünyanın fani işlerinden ayırıp, Al-
lah sevgisi ile bağlayan kimseler.
eşedd-i zulüm:
zulmün en şiddet-
lisi.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
halat:
haller, durumlar, vaziyetler.
hâl-i âlem:
şimdiki hâl ve yaşama
şekli.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hamiyet-i İslâmiye:
İslâmiyet’e
ait olan duygu ve bağların korun-
ma çabası.
iğfal:
yanıltma, gaflete düşürerek
kandırma, aldatma.
ilcaat:
zorlamalar, mecbur et-
meler.
iman:
inanç, itikat.
itimat:
dayanma, güvenme.
kudsî:
mukaddes, yüce.
maksat:
gaye.
mesele:
önemli konu.
metanet:
metin olma, daya-
nıklılık; gayret.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
muvafık:
uygun, münasip.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nazar:
bakış.
nev’i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
safvet:
saflık, hâlislik, temizlik,
paklık.
salik:
bir tarikata girmiş bulu-
nan, bir tarikata girip hidayet
yolunu takip eden, mürit.
sebat:
sözünde durma, kararlı
olma, azimlilik.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
Şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tahakkuk:
gerçekleşme, delil
ile ispat edilme, kesinleşme.
tahripkâr:
tahrip eden, tahrip
edici, yıkan, yıkıcı.
umum:
bütün, herkes.
vaziyet:
durum.
zat:
kişi, şahıs.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 82 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ