cereyanın bütün başları ve taraftarları öyle semavî ve müt-
hiş tokatlara ve şiddetli fırtınalı musibetlere tutulmaya baş-
ladılar ki, kıyamete kadar azabını çekecekler ve çekiyor-
lar; ve edyan-ı semaviye ve İslâmiyet’e ettikleri cinayetle-
rin cezasını çok geniş bir dairede gördüler ve görüyorlar.
“Mimsiz medeniyetin bu istifrağ ve kusması ile dünyayı
mülevves ettikleri için, aynı istihracın gösterdiği tarihte o
medeniyetin başına öyle semavî tokat indi ki, en karanlık
vahşetten daha aşağı indirdi.
Elhasıl
: “Sırr-ı İnna A’tayna”da, çok geniş bir daireyi,
dar bir dairede tatbik edilmiş. Nur müjdesi ise, dar ve
manevî, fakat yüksek bir daireyi, geniş ve maddî bir dai-
re suretinde tasvir edilmiş. Cenab-ı Hakka yüz bin şükür
ediyorum ki, bu iki kusurumu
(1)
m
äÉn
æn
°ùn
M r
ºp
¡p
JÉn
Äu
«n
°S *G o
?u
ón
Ño
j
sırrına mazhar eyledi.
Said Nursî
* * *
HÜSREV’İN BİR FIKRASIDIR.
Çok Kıymettar ve Çok Sevgili Üstadım
Efendim!
Hazret-i İsa Aleyhisselâmla Deccal hakkındaki ehadis-i
müteşabiheden bir hadisin üç cihetle hakikî tevilini
beyan ve izah eden Mehmed Feyzi ve Emin kardeş-
lerimizin mübarek fıkralarını Sabri kardeşim göndermiş;
bugün aldım, okudum. Bu hadis-i şerifin mealine ve
hakikî tevillerine o kadar muhtaçmışım ki, kızgın kum
aleyhisselam:
Allah’ın selamı
onun üzerine olsun.
azap:
günahlara karşı çekilecek
ceza, eziyet, işkence.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya si-
yaset hareketi.
cihet:
yön.
cinayet:
cana kıyma, katl veya bu
derecede ağır bir suç.
Deccal:
kıyamet zamanına yakın
meydana çıkarak fitne ve fesada
sebep olacağı, İslâmî şeairi tahrip
edeceği, tarihte görülmemiş zu-
lümleri nifakla aldatarak yapacağı
hadis-i şeriflerde belirtilmiş yalancı
ve zararlı şahıs.
edyan-ı semaviye:
semavî dinler,
Allah tarafından gönderilmiş olan
hak dinler.
ehadis-i müteşabihe:
teşbih ve
temsil yoluyka hakikati anlatan,
mecazî manada söylenen hadisler.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hakikî:
gerçek.
istifrağ:
kusma.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkar-
ma, sonuç çıkarma, mana çıkar-
ma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
Kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte yı-
kılıp mahvolması.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mazhar:
bir şeyin çıktığı gö-
ründüğü yer; nail olma, şeref-
lenme.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mimsiz medeniyet:
deniyet
manasına gelen kötü medeni-
yet.
musibet:
felaket, bela.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mülevves:
kirli, pis; karışık,
düzensiz.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı inna a’teyna:
Kevser su-
resinin sırrı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile Al-
lah’ı hamd etme.
taraftar:
taraflı, bir tarafı des-
tekleyen.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tevil:
yorumlama, yorum.
vahşet:
ürkütücü ve korkunç
olan şey.
1.
Allah onların günahlarını silip, yerlerine iyilikler verir. (Furkan Suresi: 70.)
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 74 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ