Evet,
Hucümat-ı Sitte
saklandığı muayyen yerinde fev-
kalâde bir surette kaybolması, ehemmiyetli bir hâdisenin
önünü aldı. Üstada arız olan bu hilâf-ı âdet hâlet ve o ri-
salenin yerinde bulunmaması, kat’iyen tesadüfe hamle-
dilmez.
Bir hafta sonra o risaleyi hilâf-ı me’mul bir yerde bul-
duk. Üstadımızın emriyle Emin kardeşime ehemmiyetli
bir surette okudum. Üstadımız izahat veriyordu. O vakte
kadar öyle mühim ve tesirli ders almamıştık.
Demek bu iki mühim sırra binaen, risale kendini gös-
termedi. Bu hâdise, Risale-i Nur’un sadık ve ihlaslı şakirt-
leri daima bir hıfz-ı inayet ve himayet altında olduklarına
şüphe bırakmıyor.
Üçüncüsü:
Yine bir vaka-i bereket: Üstadımızın bir
okka (yani kilo) peyniri vardı. Ekser günlerde, o peynir-
den, hoşuna gittiği için, bir-iki defa yiyordu ve bize de ve-
riyordu. Hem, yemeksiz olduğu ekser vakitlerde ondan
yediği halde, altı ay kadar devam ettiğini ve halen de yüz
dirhem kadar o peynirden bulunduğunu görüp yakinen
tasdik ediyoruz. Fakat, bu hâdise-i bereketin ifşasından
sonra, evvelce görünmeyen dibi, görünmeye başladı,
noksaniyetini gösterdi. Evet, bereket hususunda şayan-ı
hayret bir hâdisedir. Hem, yarım kilo tereyağı, ekser gün-
lerde fazla sarf olunduğu halde, elli güne yakın devamıy-
la anladık ki, şüphesiz bir bereket içine girmiş.
Hem, yine aynı Ramazan Bayramında Üstadın rızası
olmadığı halde Tahsin ve ben, yani Emin, bir kilo kadar
arız:
gelme, sonradan olma.
bereket:
bolluk, bereket, gürlük.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
dirhem:
yaklaşık üç grama denk
gelen eski bir ağırlık ölçüsü.
ehemmiyetli:
önemli.
ekser:
pek çok.
evvelce:
daha önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 64 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
hâdise:
olay.
hâdise-i bereket:
bereket ola-
yı.
hâlet:
hal, durum.
haml:
isnat, atıf, yormak.
hıfz-ı inayet:
Allah'ın koruma-
sı.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
hilâf-ı me’mul:
Umulanın ter-
sine, beklenenin aksine.
himayet:
koruma, esirgeme.
ifşa:
duyurma, gizli bir şeyi
yayma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
muayyen:
belirli.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
noksaniyet:
eksiklik, noksan-
lık.
okka:
dört yüz dirhemden
oluşan bir ağırlık ölçüsü birimi,
1283 gram.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadık:
sözünde, işinde doğru
olan, dostluğu ve bağlılığı içten
olan.
sarf:
kullanma; harcama.
sır:
gizli hakikat.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şayan-ı hayret:
şaşılacak,
hayret verici şey.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tesadüf:
rastlantı.
vak’a-i bereket:
bereketi gös-
teren olay.
yakînen:
yakîn olarak, şüphe-
ye düşmeden bilme.