ince şeker getirmiştik. Ekser yoğurt ve süt ve tatlı kabağa
vesair şeylere bazan yirmi-otuz dirhemden fazla kattıkla-
rı halde, beş ay devam etti. Halen o şekerden yüz dirhem
kadar kalması, elbette bereket sebebiyledir.
Hem, bu havalideki şakirtler, herkes, cüz’î-küllî hisset-
miş ve itiraf ediyorlar ki: Risaletü’n-Nur’a çalıştığımız za-
man, hem rızkımızda bereket ve suhulet, hem kalbimiz-
de bir inşirah ve ferah, zahiren hissediyoruz. Ezcümle,
ben kendim, yani Emin, itiraf ediyorum ki: Risaletü’n-Nur
dairesine girmezden evvel bütün sene çalışırdım. Ne vakit
Risaletü’n-Nur dairesine girdim, beş seneden beri üç-dört
ay kadar çalıştığım halde evvelkinden daha müferrah ve
daha mesud bir halde yaşamaklığım, yüzde yüz Risale-
tü’n-Nur’un hizmetinin bereketiyle olduğunda hiç şüphem
yoktur.
(HAŞİYE)
Hem, ezcümle, Üstadımız diyor ki: “Benim de kana-
at-i katiyem çok tecrübelerle gelmiş ki; ben Risaletü’n-
Nur’un tashihatıyla meşgul olduğum zaman, pek zahir bir
tarzda hem rızkımda bereket, hem suhulet görüyordum.
Ne vakit çalışmazsam, o hali göremiyordum.”
Hem, Üstadımız diyor ve biz de tasdik ediyoruz ki:
“Ben son zamanda anladım; şimdiye kadar hem ben,
HAŞİYE:
Evet bütün kuvvetimle tasdik ediyorum ki, Emin kardeşimiz
memleketimize geldiği zaman mütemâdiyen fa’al bir sûrette her ay ça-
lışıyordu. Şimdi ise, Risâletü’n-Nur’un dairesine girdikten sonra, üç-
dört aydan fazla çalıştığını görüyoruz.
Feyzi
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 65 |
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
bereket:
bolluk, bereket, gür-
lük.
cüz’î:
küçük, az.
dirhem:
yaklaşık üç grama
denk gelen eski bir ağırlık öl-
çüsü.
ekser:
pek çok.
evvel:
önce.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
faal:
çalışkan, gayretli.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
haşiye:
dipnot.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
inşirah:
ferahlama, göğsün
açılıp sevinç ve huzura kavuş-
turulması, rahatlama.
kanaat-ı kat’iye:
kesin kana-
at, varılan kesin düşünce.
küllî:
çok, büyük, çok miktar-
da.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
müferrah:
feraha kavuşmuş,
gönül huzuruna ermiş.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
rızk:
yiyecek, içecek şey, azık.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
suret:
biçim, şekil, tarz
sühulet:
kolaylık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
tashihat:
düzeltmeler, tashih-
ler.
vesaire:
ve başkaları, bunun
gibileri.
zahir:
açık, âşikar.
zahiren:
görünüşte.