Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 75

sahralarında senelerden beri susamışlara ab-ı hayat uza-
tır gibi ruh ve kalbim bir taze hayat buldu. Derinden de-
rine nefes aldım, bütün letaiflerim sürurla doldu, zahirî
cesedimden manevî kalbime kadar sirayet etti. Sevgili Üs-
tadımız talebelerini ve Kastamonulu kardeşlerimiz de biz-
leri lütuflarıyla doyurduklarından, Cenab-ı Hakka hadsiz
şükrettim. Başta sevgili Üstadım, Risaletü’n-Nur’un ke-
rametine ve bu fıkranın feyzine bakan üç ikram ile kar-
şılaştık.
Birincisi:
Mektubunu birlikte takdim ettiğim Sabri kar-
deşimiz, bu âli fıkra eline vasıl olacağı anda, bir diğer kar-
deşine hâdisattan bahsederken bu fıkranın münderecatı-
nı anlatması...
İkincisi:
Bu hakir talebeniz Hüsrev de, bu fıkranın vu-
sulünden birgün evvel Refet Beyle konuşurken demiştim:
“Aziz Refet, biz Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzulüne in-
tizar ediyoruz. Bu peygamber-i âlişan, din lehinde hare-
ket eden cereyanın başlarına nüzul etse gerektir; ve o mil-
let de Müslüman olacaktır. Sevgili Üstadımızın son mek-
tuplarından böyle anlıyorum. Bu hususta ümidim kuvvet-
lidir. İnşaallah öyle de olacaktır” demiştim.
Üçüncüsü:
Atabeyli kardeşlerimin Sevgili Üstadıma
yazdıkları mektup ki, onu da bu akşam aldım, okudum,
çok acip gördüm. O kardeşlerim de Osman Halidî’nin
bahsettiği müceddid-i din ve o şerefe Cenab-ı Hakkın nail
ettiği zatı da sevgili Üstadımız olan
Risaletü’n-Nur
yaya geliş.
peygamber-i alişan:
büyük şan
ve şeref sahibi olan peygamber,
Hz. Muhammed (asm).
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi, Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sahra:
geniş ve susuz arazi, çöl.
sirayet:
birinden diğerine geçme,
bulaşma.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şeref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd et-
me.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
öğrenci.
vasıl:
ulaşan, erişen, kavuşan.
vusul:
ulaşma, erişme, yetişme.
zahirî:
görünürde.
zat:
kişi, şahıs.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 75 |
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
âb-ı hayat:
hayat suyu.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
Aleyhisselam:
Allah’ın selamı
onun üzerine olsun.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahis:
konu.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
ceset:
vücut, beden.
evvel:
önce.
feyz:
bolluk, bereket; ihsan,
bağış.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakir:
küçük, aşağı, ehemmi-
yetsiz.
ikram:
bağış, ihsan, bir şey
sunma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
intizar:
bekleme, gözleme.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
leh:
onun tarafına, ondan ya-
na, birinin faydası için yapılan
hareket.
letaif:
manevî duygular.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik,
ihsan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
müceddid-i din:
dini tecdit
eden, dini, yine dinin kayna-
ğından aldığı ilim ve tefsirle
kuvvetlendiren.
münderecat:
bir şeyin içine
derc edilmiş şeyler, bir kitap
veya derginin ihtiva ettiği şey-
ler, içindekiler.
nail:
kavuşan, ulaşan, eren.
nüzul:
inme, iniş, gökten dün-
1...,65,66,67,68,69,70,71,72,73,74 76,77,78,79,80,81,82,83,84,85,...560
Powered by FlippingBook