bu zamanda Risaletü’n-Nur Şakirtlerine müşteri olurlar.
Birisini elde etseler, yirmi mürid kadar kıymet verirler.
Hem zevkli ve cazibedar velâyet tereşşuhatı karşısında
Risaletü’n-Nur’un hizmetindeki meşakkat, mücahede,
külfet bulunduğundan, Feyzi’ye hitaben beyan edilen bu
hakikat kaleme alındı.
Said Nursî
* * *
HÜSREV’İN BİR FIKRASIDIR.
Aziz Üstadım,
Yüksek ve ciddi irşadlarınızla adım atmayı en büyük
bir maksat bilen talebeleriniz, son zamanlarda şayan-ı
şükran bir vaziyete girdiler. Hulûsî-i Sani, beş-on arkada-
şıyla; Hafız Ali, civarındaki yirmi-yirmi beş arkadaşıyla;
Mübarekler, otuz-otuz beş refikleriyle ve bilhassa Hacı
Hafız Köyünde Ahmedler ve Mehmedlerin çok halis
gayretleriyle umumiyet itibarıyla, hem hiç mübalâğasız
bin kalemle, belki daha fazla, en geride kalan Isparta’da
ise kahraman Rüştü’nün ve Risaleleri kendine tamamen
yazan Mehmed Zühtü’nün ve Küçük Ali’nin ve Osman
Nuri gibi faal talebelerin gayret ve himmetleriyle otuz ile
kırk arasında, hatta bir cihette mümtaziyet kazanan
Mehmed Zühtü’nün Küçük Hafız Ali gibi hem Risaletü’n-
Nur’u yazarak hem kendi evinde yüz elli kadar çocuğu
serbest olarak üç aydanberi okutmasıyla ve civarında
diğer köylerde bulunan on beş yirmişer arkadaşlarıyla
meye değer.
talebe:
öğrenci.
tereşşuhat:
damlamalar, sızıntılar;
kesin olmayan haberler.
umumiyet:
genellik.
vaziyet:
durum.
velâyet:
velîlik, ermişlik, Allah
dostluğu.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 71 |
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bilhassa:
özellikle.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihet:
yön.
civar:
çevre, yöre, etraf.
faal:
her zaman çalışan, hare-
kette bulunan.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikat:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini yal-
nız Allah rızası için işleyen.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
Hulûsi-i sânî:
ikinci Hulûsi.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
kıymet:
değer.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
maksat:
gaye.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
güçlük, zorluk.
mübalâğa:
bir işi, bir şeyi çok
büyütme, abartma.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mücahede:
savaşma, müca-
dele.
mümtaziyet:
seçkinlik.
mürit:
tarikatta bir şeyh ve
mürşide bağlanarak tarikat
usul ve âdetleri ile tasavvufî
hakikatleri öğrenen kimse.
refik:
arkadaş, yoldaş.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şayan-ı şükran:
teşekkür et-