olarak geldi. Gözümüzle gördük. Demek kabak tatlısının
tatlılığı, tereyağını un helvasına girdi, kendisi turşuda kaldı.
Risale-i Nur şakirtlerinin, hüsn-i hizmetine acele bir
mükafat gördükleri gibi, hizmette kusur edenler dahi to-
kat yediklerini, Isparta’da olduğu gibi burada dahi gözü-
müzle gördük. Pekçok vukuatından beş altısını beyan edi-
yoruz:
BİRİNCİSİ:
Ben; yani Tahsin, birgün yeni açtığımız dük-
kan meşgalesiyle bana emrolunan vazife-i Nuriyeyi tenbel-
lik edip yapamadım; aynı vakitte şefkatli bir tokat yedim.
Dükkanda otururken birisi bana geldi, tebdil edilmek
için emanet olmak üzere yüz lira verdi. Bu paranın sahi-
bine Allah için bir hizmet yapmak üzere tebdil için Mali-
ye sandığına gittim. Bu parayı sayarken aralarında bir
kalp lira bulundu. Bu yüzden ifadeye, sual ve cevab ve
muahezeye maruz kaldığım gibi, evimizi de taharri etmek
icap etti. Beni mahkemeye verdiler; fakat terbiye ve şef-
kat tokatı olmak cihetiyle, yine Risaletü’n-Nur kerameti-
ni gösterdi, zararsız kurtulduk.
İKİNCİSİ:
Üstadımıza ve Risaletü’n-Nur’a dört-beş sene
hizmet eden ve okutturan ve cidden taraftar bulunan bir
zat, elinde dine ait bir gazeteyle geldi. Risale-i Nur’un
mesleğine muhalif bir cereyanın sahiplerine taraftarâne
bir tavır gösterdiği zaman, Üstadımın canı çok sıkıldı. Bir-
iki gün sonra şiddetli, fakat şefkatli bir tokat yedi. Bir dok-
tor ona dedi ki: “Eğer ameliyat yaptırmazsan yüzde yüz
ölüm var.” O da bilmecburiye ameliyat yaptırdı. Fakat şef-
kat ciheti imdada yetişerek çabuk kurtuldu.
ameliyat:
operasyon.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bilmecburiye:
mecburiyetle, zo-
runlu olarak.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya si-
yaset hareketi.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
cihet:
yön.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 56 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
hüsn-i hizmet:
güzel hizmet.
icap:
gerekme hali, gerekli ol-
ma.
imdat:
yardım.
kalp:
bozuk, sahte.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri
altında bulunma.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul
olunan şey.
muaheze:
tenkit, itiraz, kına-
ma, tariz.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
mükâfat:
iyi bir iş veya hiz-
metten dolayı verilen şey,
ödül.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sual:
soru.
Şakirt:
talebe, öğrenci.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız merha-
met.
taharri:
arama, araştırma.
taraftar:
taraflı, bir tarafı des-
tekleyen.
taraftarane:
taraflı olarak, ta-
raf tutarak, taraftarlık ederek.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme, eğitme.
vazife-i Nuriye:
Risale-i Nur
vazifesi, hizmeti.
vukuat:
vuku bulan şeyler,
hâdiseler, olaylar.
zat:
kişi, şahıs.