Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 52

simsiyaha döndü. Sahifenin öteki yarısı, aynı kalem, ay-
nı hokka, tam siyah yazıldı.
Bir zaman Barla’da, bağlardaki köşkte, Şamlı Hafız ve
Mes’ud, Süleyman’ın müşahedesiyle aynı hâdiseyi başka
şekilde gördük. Şöyle ki:
Ben sevmediğim için siyah bir mürekkebi kısmen dök-
tüm. Birden mütebakisi, çok beğendiğim güzel bir kırmı-
zıya tahavvül etti; Risale-i Nur kâtiplerini şevklendirdi, gö-
zümüze silsile-i kerametin bir ucunu ve tereşşuhunu gös-
terdi.
Said Nursî
* * *
[Bugünlerde manevî bir muhaverede bir sual ve ceva-
bı dinledim. Size bir kısa hülâsasını beyan edeyim.]
Biri dedi:
“Risale-i Nur’un iman ve tevhid için büyük
tahşidatları ve küllî teçhizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en
muannit bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken,
neden bu derece hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?”
Ona cevaben dediler:
“Risale-i Nur, yalnız bir cüz’i tah-
ribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir
tahribatı ve İslâmiyet’i içine alan ve dağlar büyüklüğünde
taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve hususi
bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin se-
neden beri tedarük ve teraküm edilen müfsid aletlerle
dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkar-ı ammeyi ve
umumun ve bahusus avam-ı mümininin istinatgâhları
avam-ı mü’minîn:
mü’minlerin
geniş halk tabakası, avam olanları.
bahusus:
hususiyetle, en çok, he-
le.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
cüz’î:
küçük, az.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
efkâr-ı amme:
genelin, umumun
düşünceleri, kamuoyu.
hâdise:
olay.
hararet:
ateşlilik, coşkunluk, he-
yecanlılık.
hâs:
hususî, mahsus, özel.
hokka:
içine mürekkep, boya, v.s.
konulan, cam, seramik veya me-
talden yapılmış küçük kutu biçi-
mindeki kap.
hususî:
özel.
hülâsa:
kısaca, özet.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyileştir-
me, düzeltme.
iman:
inanç, itikat.
istinatgâh:
dayanak noktası, gü-
venilecek yer.
kalb-i umumî:
umumun kalbi, ge-
nele ait kalp, toplumun duyguları.
kâtip:
yazıcı.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 52 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhavere:
konuşma, sohbet
etme.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
müfsit:
fesat çıkaran, fesatçı,
bozguncu.
müşahede:
gözlem.
mütebaki:
geri kalan kısım.
rahne:
zarar, ziyan; gedik, ya-
ra.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sahife:
sayfa.
silsile-i keramet:
keramet sil-
silesi, kerametin zincirleme
birbirini takip etmesi.
sual:
soru.
tahavvül:
değişme, dönüşme,
başkalaşma.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tahşidat:
yığmalar, biriktirme-
ler, toplamalar.
tamir:
onarma, düzeltme.
techîzat:
techizler, donatma-
lar, cihazlandırmalar.
tedârük:
hazırlama, elde bu-
lundurma, sağlama.
teraküm:
birikme, yığılma,
toplanma.
tereşşuh:
sızıntı, damla.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
umum:
bütün, herkes.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kötü-
lükten elem alan manevî his.
1...,42,43,44,45,46,47,48,49,50,51 53,54,55,56,57,58,59,60,61,62,...560
Powered by FlippingBook